Gıda alerjileri

Gıda alerjileri sürekli olarak ilerleyen bir durumdur ve tedavisi hala güçtür. Ancak mikrobiyotanın olaydaki rolünün keşfi ile yeni tedaviler gün ışığına çıkmaktadır

Bağırsak mikrobiyotası
Food allergies

Gıda alerjileri bağışıklık sisteminin belirli bir yiyeceğin yenmesinden hemen sonra anormal tepki verdiği bir bağışıklık sistemi bozukluğudur. Normalde vücuda zararsız olan gıda/yiyecek bu durumda "alerjen" olarak adlandırılır. Bu alerjiler genel nüfusun %3,'ünü ve çocukların neredeyse %5'ini etkilemektedir.

Suçlanacak çok gıda var

Bir gıda alerjisini tetiklemesi muhtemel çok sayıda ürün vardır ve yaşa ve kişinin gıda alışkanlıklarına göre değişir. Devletin web siteleri belirlenen alerjilerin listesini düzenli olarak güncellemektedir. Çocuklar yumurta, fıstık ve inek sütüne karşı daha hassasken yetişkinler kabuklu deniz canlıları ve yumuşakçalara, bazı meyvelere ve soya bitkisine karşı daha hassastır.

Gıda intoleransının aksine gıda alerjisi semptomları şiddetli şekilde ortaya çıkar: bu semptomlar sindirim, solunum sisteminde veya deride görülebilir. Anjioödem, astım krizleri ve anaflaktik şok yaşamı tehdit eden acil durumlardır.

Mikrobiyotada denge bozukluğu

Bazı gıdaların uygun olmayan bağışıklık tepkisine neden yol açtığı henüz açıklanamamıştır. Çalışmalar alerjik durum ile mikrobiyotada bir değişiklik arasındaki bağlantıyı hızlı şekilde tespit etmiştir: alerjik hastaların hepsinde, sağlıklı kişilere göre farklı bir mikrobiyota mevcuttur. Alerjisi olan kişilerde disbiyozis gözlemleri, besinlerden alınan proteinlere karşı hipersensitivitenin ortaya çıkmasına bazı bakterilerin neden olduğunu göstermiştir.

Önleme yolu olarak probiyotikler?

Gıda alerjileri için birincil tedavi ilgili gıdanın alınmaması olsa da, çok sayıda çalışma probiyotikler ve prebiyotikler ile mikrobiyotanın değiştirilmesinin alerjilerin oluşmasına engel olabileceğini önermektedir.

Summary
Off
Sidebar
Off
Migrated content
Activé
Updated content
Désactivé
Old content type
pathologies
Hide image
Off
Hastalık

Karaciğer hastalıkları

Bazı karaciğer hastalıklarının oluşmasında büyük rolü olan bağırsak mikrobiyotası önemi bir tedavi hedefi haline gelebilir.

Bağırsak mikrobiyotası

Karaciğer hastalıkları (hepatopatiler) bir tarafta mülayim ve geri çevrilebilir olan steatozdan, karaciğer enflamasyonu (NASH), hepatit, fibroz, siroz ve en sonunda hepatoselüler karsinoma (karaciğer kanseri) kadar çok farklı ciddiyet ve şiddette kendini gösterir. Daha az ciddi olanlarında asemptomatik olan karaciğer hastalıklarında sarılık, mide bulantısı ve ilerlemiş olanlarda ateş görülebilir.

Aşırı alkol tüketimi beslenmeye dayalı karaciğer hastalığının (alkolik karaciğer hastalıkları veya ALD) bilinen nedenidir ancak aşırı kilo ve obezite daha az bilinmektedir. Bunların neden olduğu metabolik steatoz (veya NAFLD) sanayileşmiş ülkelerde kronik karaciğer hastalıklarının birinci nedenidir.

Bağırsak disbiyozisi, karaciğer hastalığında eş-faktör

Bu risk faktörleri tek başlarına hepatopatiyi tetiklemek için yeterli değil gibi görünmektedir. Bağırsak mikrobiyotasında bir denge bozukluğu olmasının da rolü vardır. Bunun kanıtı ise, nedeni ne olursa olsun karaciğer hastalığı olan tüm insanlarda disbiyozis ve bağırsak bariyerinde bir değişiklik görülmesidir. Karaciğer hasarı ne kadar ciddiyse, disbiyozis o kadar barizdir.

Probiyotikler, prebiyotikler ve dışkı nakli; umut veren üç araştırma alanı

Karaciğer hastalığı için şu andaki tedaviler, değişik karmaşıklıkta tıbbi tedaviler (ilaç, karaciğer nakli) ile birlikte veya bunlar olmadan yaşam tarzı ve beslenme değişiklikleri (kilo kaybı ve fiziksel aktivite) içerir.

Mikrobiyotanın rolü artık nettir dolayısıyla mikrobiyotayı prebiyotikler, probiyotikler ve dışkı nakli ile değiştirmek önleme ve tedavi etme alanındaki araştırmalar için umut vaat eden bir yol oluşturmaktadır.

Summary
Off
Sidebar
Off
Migrated content
Activé
Updated content
Désactivé
Old content type
pathologies
Hide image
Off
Hastalık

Metabolik sendrom

Metabolik sendrom obezite ile ilişkilendirilen metabolik problemler grubudur; örneğin diyabet ve kardiyovasküler komplikasyonlar riskini artıran yüksek kan basıncı (hipertansiyon) veya hipertrigliseridemi.

Etiketler
Bağırsak mikrobiyotası

Metabolik sendrom aslında bir hastalık değildir; tanımı aşağıdaki problemlerden en az ikisi ile ilişkili abdominal obezitenin varlığıdır (bel ölçüsü erkekler için >94 cm, kadınlar için >80cm) : anormal şekilde yükselmiş insülin seviyesi, hipertrigliseridemi, yüksek kan şekeri, hiperglisemi veya düşük HDL kolesterol ("iyi kolesterol").

Fransa az etkilendi

Amerikalıların yüzde 25'i ve Yunanlıların %46'sına kıyasla etkilenen insan sayısının % 14 ile %21 arasında değiştiği Fransa bir şekilde bu metabolik sendrom "salgınından" kurtulmuştur. Ancak bu durum uzun süremez.

Sağlıksız yaşam tarzı, birincil risk faktörü

Olası genetik yatkınlıkların dışında metabolik sendroma yol açan şey sağlıksız yaşam tarzıdır. Abur cubur gıda, yetersiz fiziksel aktivite ile birleştiğinde kronik enflamasyona yol açan metabolik işlev bozukluğuna neden olur; kronik enflamasyonun kendisi de metabolik rahatsızlıklara yol açar. Katkıda bulunanlardan birinin mikrobiyotadaki denge bozukluğu veya disbiyozis olduğu bir kısır döngü başlar.

Görünür belirti yok

Obezite dışında metabolik sendromun görünür bir belirtisi yoktur çünkü semptomlar bir kere belirdiğinde sendrom artık hastalığa dönüşmüştür: tip 2 diyabet, ateroskleroz, kardiyovasküler hastalık vb.

Daha iyi yemek ye, daha fazla hareket et

Şu an için metabolik sendromun tedavisi yoktur. Hem önleme hem de iyileştirme açısından eşit derecede işe yarayan tek tıbbi tavsiye düşük glisemik endeksli gıdalara özellikle dikkat ederek dengeli bir beslenme ve düzenli ve sürekli fiziksel aktivitedir. Beslenme ve kilo düzenleyicisi olarak probiyotikler ve prebiyotikler fikri teyit edilirse, bunlar da metabolik sendromun tedavisinde bir faktör olabilir.

Summary
Off
Sidebar
Off
Migrated content
Activé
Updated content
Désactivé
Old content type
pathologies
Hide image
Off
Hastalık

MICROREVEAL no. 2:Bağırsak mikrobiyotasına daha yakından bir bakış

Serimiz sağlığımızın vazgeçilmez müttefiki olan bağırsak mikrobiyotasına adanmış 2. bölümle geri dönüyor.Louise ve Julie ile birlikte bu muhteşem dünyayı keşfedin.

Bağırsak mikrobiyotası Diyet

Mikrobiyota:Sağlığımızın tam kalbinde

MICROREVEAL serisi günlük yaşamlarımızda mikrobiyotanın önemine dair farkındalık oluşturmayı amaçlamaktadır. Vajinal mikrobiyotadaki denge bozukluklarına odaklanan 1.bölümden sonra gazeteci Louise Ekland bağırsak mikrobiyotasını ele alıyor. Daha çok "bağırsak florası" olarak bilinen bu mikrobiyota 100 trilyondan fazla mikrorganizmadan oluşur (bakteriler, maya mantarları, virüsler ve diğerleri) ve vücudumuzdaki en zengin mikrobiyotalardan biridir.

Diğer şeylerle birlikte, ishaldeki rolü...

Bu yeni bölümde Julie ishal sorunu yaşamaktadır. Bu konuyu açıklığa kavuşturmak için Louise, Dr. Alexis Mosca'yla röportaj yaptı. Bağırsak mikrobiyotamız yaşamımız boyunca - beslenmemiz ve antibiyotik kullanımı gibi - çeşitli dış faktörlere ve -coğrafi kökenimiz gibi - iç faktörlere bağlı olarak değişen gerçek bir eko-sistemdir. Bileşiminin çok sayıda hastalıkla ilişkilendirildiği düşünülmektedir (antibiyotik ile ilişkili ishal, alerjiler ve diğerleri...).

Kendinizinkine iyi ve düzenli şekilde bakmayı biliyor musunuz?

Görsel
Summary
Off
Sidebar
Off
Migrated content
Activé
Updated content
Désactivé
Old content type
article
Hide image
Off
Haberler

UZMANLARLA RÖPORTAJ : Dr Julie Lemale

Dr. Julie Lemale Armand Trous- seau Hastanesinde (AP-HP, Paris) Pediatrik Gastroenteroloji Uzmanıdır ve Pediatrik Hepatoloji, Gastroenteroloji ve Beslenme Fransız Grubunda (GFHGNP) Yönetim Kurulunun bir üyesidir.Dr. Lemale diyareli çocuklarda bağırsak mikrobiyotasını dikkate almak ve korumanın ne kadar önemli olduğunu anlatıyor

Etiketler
Bağırsak mikrobiyotası Enfeksi̇yöz gastroenteri̇t
Görsel
Gastroentérites-Paroles_expert

Bağırsak mikrobiyotasının modülasyonu: aynı zamanda önleme ve tedavi mi?

Oldukça olası: standart hijyen ve beslenme tedbirlerinin, özellikle yeniden hidrasyonun yanında, iki probiyotik (Saccharomyces boulardii mantarı ve Lactobacillus rhamnosus GG bakterisi (LGG) yüksek riskli hastalarda (yenidoğanlar, eşzamanlı hastalıkları olan çocuklar...) antibiyotik ile ilişkili diyareyi önler gibi görünmektedir ve Avrupa Pediatrik Gastroenteroloji Hepatoloji ve Beslenme Derneğinin (ESPGHAN) uzmanları tarafından bu amaçla tavsiye edilmektedir. Bunlar ayrıca hastanede yatan çocuklarda veya sosyal tesislerde nozokomiyal diyarenin başlamasını da önleyebilir: hala teyit edilmesi gereken bazı çalışmalardaki umut verici verilere göre bunlar riski %15 azaltabilmektedir. Gastroenterit için ek tedavi olarak, S. boulardii, ve Lactobacillus rhamnosus GG'nin bazı konsantrasyonları (LGG), diyarenin süresini bir gün azaltabilir ve dört günden fazla sürme riskini düşürebilir. Dışkı mikrobiyotası nakline gelince, bu nakil sadece çocuklarda nadir olan Clostridium difficile ilaca dirençli veya nükseden enfeksiyon vakaları için endikedir.

Antibiyotik tedavisi gören bir çocuğun mikrobiyotası uzun vadede etkilenir mi?

Şu anda bir yorumda bulunmak mümkün değildir çünkü halihazırda bununla ilişkili bilimsel kanıt mevcut değildir. Ancak sorunun sorulması gerekir: antibiyotik tedavisinden sonra bağırsak mikrobiyotası iki ile üç ay boyunca bozulmaktadır. Sonrasında hastaya eski mikrobiyotasını geri veren bir normalleşme süreci görülür ancak yeniden yerine konan versiyon orijinal mikrobiyotanın birebir kopyası değildir. Çünkü bu moleküllerin küçük çocuklarda tekrarlayan ve/veya uzun süreli alımı bağırsak mikrobiyotasının ve bağışıklık sisteminin organizasyonunu bozabilir ve bağırsak florası üzerinde uzun vadeli sonuçları olabilir ve ilerleyen yaşlarda bazı hastalıklara karşı duyarlılığı artırabilir.

Önleme ve tedavi açısından durum nedir?

Şüphesiz ki ağız yoluyla aşılama. Rota virüsün neden olduğu diyare vakalarının sayısını ve şiddetini ciddi şekilde azaltılmasını sağladı. Bu alanda görüşlerden biri bu aşıyı 6 haftadan küçük tüm bebekleri kapsayacak şekilde genişletmektir (ilk aşı için). Bu yaştan sonra etkililiği azalıyor gibi görünmektedir. Araştırmacılar daha etkili aşılar geliştirmeye ve daha etkili probiyotikler belirlemeye çalışmaktadır:bazı bilimsel verilere göre vücudumuzun bağışıklık yanıtı, diğer şeylerin yanında "bakteri profilimize" de bağlı gibi görünmektedir. Probiyotikler tarafından modüle edildiğinde ve/veya desteklendiğinde, bağırsak mikrobiyotamız rotavirüs aşısına karşı daha iyi yanıt vermemizi sağlayabilir.

Summary
Off
Sidebar
Off
Migrated content
Activé
Updated content
Désactivé
Old content type
gp_dossiers_article
Hide image
Off
Dosya ayrıntısı

Diyare ve antiboyitik kullanımı: vaka çalışması

Diyare (ishal) antibiyotiklerin yaygın bir yan etkisidir ve özellikle tedavinin erken kesilmesi halinde etkilliğini azaltabilir. Antibiyotiğin neden olduğu ishal/diyare genelde zararsızdır; ancak daha ciddi bir bağırsak enfeksiyonunu maskeleyebilir.

Etiketler
Bağırsak mikrobiyotası Antibiyotik ilişkili diyare Enfeksi̇yöz gastroenteri̇t

Antibiyotikler sadece enfeksiyondan sorumlu patojenik mikroorganizmaları yok etmekle kalmaz ayrıca bağırsak mikrobiyotasına faydalı bazı bakterileri de ortadan kaldırabilir. Antibiyotikler bu ekosistemde mutlaka az veya çok bir denge bozukluğuna yol açar. Ekosistem daha az zengin ve daha az çeşitli hale gelir ve koruyucu fonksiyonlarını düzgün şekilde yerine getiremez2.

Antibiyotikler artık otomatik değil15  !

Antibiyotikler ile tedavi edilen hastaların %10 ile %30'u arası tedavi başladıktan sonraki 3-5 gün içinde bağırsak geçişlerinde bir değişiklik yaşar. Çoğu zaman antibiyotiğin neden olduğu disbiyozisin yol açtığı bu diyare tamamen fonksiyoneldir. Genelde ateş görülmez , kısa sürelidir ancak şiddetli değildir ve birçok durumda antibiyotikler kesildiğinde veya takip eden haftalarda geriler. . Ancak disbiyozis antibiyotik tedavisinin ilk 24 saati içinde başlar ve son ermesinden altı hafta sonrasına kadar devam eder. İlk suşlara yakın olan ancak mutlaka aynısı olmayan yeni mikroorganizmalar bağırsakları yavaş şekilde tekrar kolonize eder ve çoğu zaman eksik kalsa da yeni bir denge yaratır.

Patojenler için yeni bir yol

Ancak bazen bağırsaklarımızın gerçek savunma hattı olan mukus katmanı o kadar zayıflar ki vücut patojenlere karşı daha kırılgan hale gelir. Vakaların %10 - %20'sinde diyareye Clostridium difficile tarafından mikrobiyotanın kolonizasyonu neden olur. Bu bakteri hastanelerde ve bakım evlerinde çok yaygındır ve yaşlı insanlar bunlara karşı özellikle korunmasızdır: bu kurumlarda kalan kişilerin %20'sine kadar varan bir oranı (uzun süreli kalışlarda %50'sine kadar) herhangi bir semptom göstermeden bağırsaklarında bu bakteriyi barındırabilir (asemptomatik taşıyıcılar). Çoğu C.difficile vakasında antibiyotikler kesildikten sonra diyare geçmesine rağmen, en şiddetli halde de kendini gösterebilir(psödomembranöz kolit ve fulminan kolit, özellikle 65 yaş üzeri insanlarda 17). Örneğin ABD'de bu enfeksiyon her yıl yaklaşık 30.000 kişinin ölümüne neden olmaktadır 18. Genelde suçlu bulunan antibiyotik aileleri penisilinler, bazı sefalosporinler, florokinolonlar ve klindamisinlerdir. Bu kısırdöngüyü durdurmak için dışkı nakli (sağlıklı mikrobiyotanın bir hastanın GI sistemine nakledilmesi), mikrobiyotanın yeniden popülasyonu ve bağırsak bariyerinin yerine konması için antibiyotiklere yönelik bir tedavi alternatifi olabilir.

Toplu gıda zehirlenmeleri

Toplu gıda zehirlenmeleri, aynı semptomlara (genellikle gastrointestinal) sahip ve aynı kontamine gıdalardan kaynaklanan en az iki vakanın bir araya gelmesi ile oluşur.

  • Semptomlar
    Karın ağrısı, diyare (kanlı veya değil), mide bulantısı, kusma, baş ağrısı, ateş, kas ağrısı
     
  • Rahatsızlığın süresi
    Hijyen yeterli ise hızlı iyileşme
     
  • Sorumlu bakteriler
    Salmonella spp., E. coli, Shigella spp., Yersinia spp., Listeria monocytogenes, Staphylococcus aureus, Clostridium spp., Bacillus cereus ve mantar toksinler (mikotoksinler)
     
  • Olası komplikasyonlar
    Savunmasız ve zayıf kişilerde (yeni doğan bebekler, gebe kadınlar, yaşlı, bağışıklığı zayıflamış kişiler) Listeria monocytogenes enfeksiyonu durumunda menenjit .
     
  • İnsidans
    Taze ürün tüketiminde artış nedeniyle 1980’lerden bu yana artıştadır; yiyecek üretiminde, dönüştürme ve dağıtım süreçlerindeki hijyen koşullarının daha iyi yönetimi sayesinde ciddi vakalarda azalma. Toplu gıda 20
Görsel
GP_diarrhee_TUR0303-article-4
Summary
Off
Sidebar
Off
Migrated content
Activé
Updated content
Désactivé
Old sources

 

 

Old content type
gp_dossiers_article
Hide image
Off
Dosya ayrıntısı

Bakteriler ve parazitler bağırsak mikrobiyotasına saldırdığında

İshalin tek nedeni virüsler değildir: başka enterik patojenler mevcuttur (gastrointestinal sistemi enfekte eden mikroorganizmalar). Salmonellae ve Escherichia coli gibi bakteriler veya Giardia lamblia gibi tek hücreli organizmalar(protozoanlar) GI sistemi kolonize edebilir ,bağırsak mikrobiyotasını bozabilir ve kısa ve uzun dönemli sonuçlara yol açabilir13.Başka faktörler de mevcuttur: mikrobiyotayı rahatsız eden, çalışmasını bozan ve aralarına en yaygını Clostridium difficile olan patojenler tarafından kolonizasyonu destekleyen antibiyotikler gibi bazı ilaçlar.

Etiketler
Bağırsak mikrobiyotası Enfeksi̇yöz gastroenteri̇t

Bazı insanlar neden özellikle duyarlıyken diğerleri daha dirençlidir? Çalışmaları invazif patojenler ile bağırsaklarımızda yaşayan mikroorganizmalar arasındaki etkileşimlerin etkisini vurgulayan araştırmacılar "mikrobiyota nedeniyle " diye cevap veriyor.

Akıntıya karşı

Enteropatojenik bakterilerin enfeksiyon sürecini anlamak için araştırmacılar kısa süreli de olsa bazen şiddetli hale gelebilen ishale yol açan gıda zehirlenmesine yol açan bir bakteri olan Salmonella typhimurium14 tarafından sindirim sisteminin kolonizasyonu ile savaşmak için vücut tarafından kullanılan mekanizmaları inceledi. İlk mekanizma asitli ortamın (yiyecekler yoluyla) vücuda giren bakterilerin %95 ile %99'unu öldürdüğü midede devreye girmektedir. Bağırsaklara ulaşmayı başaran bakteriler için zafer ilan etmek fazla erken olur: bu bakteriler ancak kolonizasyona direnç seviyesinin izin vermesi halinde çoğalabilir. Ancak kolonizasyona direnç kişiden kişiye değişen bağırsak mikrobiyotasının bileşimine bağlıdır ve mikrobiyotanın bu kolonizasyon ile savaşmak için çok farklı silahları vardır: işgalcilerin çoğalmasını ve tehlikesini bloke eden bileşenler salgılamak, aynı bağlanma yerleri için rekabet etmek, bakterilerin büyümesi için uygun olmayan oksijenden zayıf bir ortam yaratmak...

Zorlu bir savaş

Ve savunma sistemlerimiz en son sözü henüz söylemedi: bakterilerin ishale yol açabilmesi için yeterli sayıda bulunması gerekir ve bu ancak bağırsak bariyerini geçtikten sonraki 12 ile 36 saat içinde olur (vücuda giren bakterilerin sayısına bağlı olarak bazen 72 saat). Hayvan modellerine göre, S. typhimurium bunu toksik maddeler salgılayarak ve böylelikle mukozaya ve alt mukozaya ulaşarak gerçekleştirmektedir. Vücut enfekte bağırsak hücrelerini dışarı atarak böylelikle dokulardaki patojenik bakteri sayısını 100 ile bölerek ve düşmana iki şekilde etki eden çok büyük bir inflamatuar yanıt başlatarak reaksiyon gösterir: vücuttaki bakteri yükünü azaltmak ve kalan bakteriler için yakıt görevi görmek.

Uzun vadedeki sonuçlar

Bir başka düşman daha mevcuttur: Giardia lam- blia. Bu protozoan kontamine olmuş su veya yiyeceklerin tüketilmesi yoluyla insanları enfekte eder. Gelişmiş ülkelerde giardiasis'in sıklığı %7'yi geçmese de, gelişmekte olan ülkelerde %30'a varabilir. Birçok durumda enfeksiyon birkaç haftada geçer ancak bazı durumlarda birkaç ay sürer ve kronikleşebilir. Şu anda aşısı yoktur ve mevcut tedavilerin farklı etki seviyeleri vardır. Giardiasis genelde asemptomatiktir ancak ishale, kramplara ve mide bulantısına yol açabilir. Yenidoğan bebeklerde hastalığın şiddeti, uzun vadedeki sonuçlarında kendini gösterir: bebekler iki yaşında geldiklerinde önemli bir büyüme geriliği görülür. Ve bazı insanlarda parazitin yok edilmesinden yıllar sonra, iritabl bağırsak sendromu veya kronik yorgunluk gibi enfeksiyon sonrası sendromlar oluşabilir. Bazı makalelere göre, Giardia lamblia bağışıklık yanıtını azaltarak ve disbiyozise neden olarak etki edebilir.

Summary
Off
Sidebar
Off
Migrated content
Activé
Updated content
Désactivé
Old sources

 

 

Old content type
gp_dossiers_article
Hide image
Off
Dosya ayrıntısı

Bağırsak mikrobiyotasından ne haber?

Bağırsak mikrobiyotası, gastroenteritten sorumlu virüsler ile etkileşime giren karmaşık bir ortamı oluşturan bir mikroorganizmalar (bakteriler, virüsler, mantarlar..) karışımıdır. Herkesin farklı bir mikrobiyal ekosistemi olduğu için bu etkileşimler ile birlikte semptomların yapısı ve şiddeti de kişiden kişiye değişiklik gösterir11.

Etiketler
Bağırsak mikrobiyotası Enfeksi̇yöz gastroenteri̇t

Hangi virüsün sorumlu olduğuna bakılmaksızın viral gastroenterit bağırsak mikrobiyotasını oluşturan türlerin çeşitliliğinde bir azalmaya yol açar ve üç türün sayısına etki eder12: Prevotella, Staphylococcus ve Atopobium. Sonuçta ortaya çıkan denge bozukluğu ("bağırsak disbiyozisi" olarak adlandırılır) hastalarda gözlemlenen bazı semptomların kaynağıdır. Örneğin rotavirüsün neden olduğu gastroenteritin özelliği olan yoğun ishal (diyare) mikrobiyal bariyerin bozulmasına yol açan mikrobiyotadaki düzen bozukluğunun sonucudur.

Bağırsak mikrobiyotası hem dost hem düşman mı?

Tüm olayı tek başına disbiyozis açıklayamaz: örneğin, norovirüs "konakçı" bakteriler ile birleşebilir (yani mikrobiyotada faydalı ve doğal olarak mevcut olan) veya "zararlı" bakteriler (patojenler) ile birlikte hareket edebilir ve enflamasyona yol açabilir. Dolayısıyla vücut interferonlar gibi doğal antiviral maddeler üretir. Ancak güçlü stimülasyonun bir sonucu olarak bu maddeler vücuda karşı hareket geçerek saldırır ve şiddetli bağırsak lezyonlarına yol açar. Bu maddeler arasındaki etkileşime etki eden altta yatan mekanizmalar hala iyi anlaşılamamıştır ve birçok araştırma ve çalışmanın konusudur . Ancak norovirüs ile bağırsak mikrobiyotası arasındaki ilişkiler ayrıca faydalı da olabilir: fareler ile yapılan deneyler antibiyotiğin yol açtığı bağırsak disbiyozisinin norovirüs enfeksiyonun önleyebileceği veya hafifletebileceğini göstermiştir.

Genetiğin rolü

Bu bulgular çevre kaynaklı virüsler ve bağırsaklarımızda yaşayan mikroorganizmalar arasında karmaşık ilişkilere dair bir genel görüş sağlamaktadır. Aslında, bu ilişkilerde üçüncü bir oyuncu da var gibi görünmektedir: genlerimiz. Kemirgenler ile yapılan çalışmalara bakıldığında, norovirüs enfeksiyonları ile savaşmak söz konusu olduğunda herkes eşit değil: genetik yapımıza, bağırsak mikrobiyotamıza ve eşzamanlı enfeksiyonların olup olmadığına bağlı olarak kişiye özel bir duyarlılık mevcuttur ve bu durum semptomlarda büyük çeşitliliğe ve uzun süreli etkilere yol açar.

Summary
Off
Sidebar
Off
Migrated content
Activé
Updated content
Désactivé
Old sources

 

 

Old content type
gp_dossiers_article
Hide image
Off
Dosya ayrıntısı

Suçlu Rotavirüs ve Norovirüs

Bu hastalıklara ne yol açıyor? Viral gastroenterite yol açan tüm enfeksiyöz etkenler arasında iki virüs en tehlikelileri olarak diğerlerinden ayrılmakta ve en çok dikkati çekmektedir: rotavirüs ve norovirüs. Bu virüslerin değiştireceği bağırsak mikrobiyotasının bileşimi ve bununla birlikte herkesin farklı genetik özellikleri muhtemelen bu enfeksiyonlara karşı kişilerin duyarlılığında rol oynamaktadır.

Etiketler
Bağırsak mikrobiyotası Enfeksi̇yöz gastroenteri̇t

Geçmişten günümüze, gastroenteritin ana nedeni norovirüstür. Ancak beş yaş altı çocuklarda rotavirüsün neden olduğu enfeksiyonlar tüm dünyada şiddetli ve akut diyarenin ilk nedenidir.Aşılar ve antiviral ilaçlara rağmen fakir ülkeler en kötü şekilde etkilenmektedir.

Rotavirüs ilk defa 1973 yılında tanımlandı ve ismi kendine has tekerlek benzeri yapısından gelmektedir (rotasyon=dönüş) 3. Rotavirüsün on farklı türü olup en yaygın olan Tür A'dır. Kanlı olmayan ve kısa süreli ishalin (diyare) yanında, bakteriyel ishalin aksine, enfeksiyon hastanın dehidrasyonuna etki eden ve tedavinin etkililiğini bozabilen kusmaya neden olur. Rotavirüsün neden olduğu enfeksiyon genelde başka enfeksiyöz etmenlerin neden olduğu ishalden daha şiddetlidir: ateş, baş dönmesi, yorgunluk enfeksiyona karşı savunma reaksiyonlarıdır. Bir haftadan uzun sürerse veya diyare/kusma kötüleşirse, tıbbi konsültasyon ve özel tedavi gerekli olmaktadır. Rotavirüsün bulaşması yıl boyunca mümkündür ve çoğunlukla enfekte insanlar ile doğrudan veya dolaylı temas yoluyla meydana gelir. Komplikasyonlar nadir ama mümkündür: virüs kan dolaşım sistemine girerse bağırsak dışında çoğunluk nörolojik enfeksiyonlara yol açabilir (menenjit, ensefalit, ensefalopati). 2006 yılında tüm dünyada aşının kullanılmaya başlanmasının zengin ülkelerde iki sonucu oldu: Enfekte olan insanlar daha yaşlı (ergenler veya 70 yaş üstü insanlar) ve salgınlar mevsimsel hale gelmiştir.

Beslenmeye ve yakın temasa dikkat edin10 !

Norovirüs son derece bulaşıcı, ciddi şekilde enfeksiyöz ve dezenfektan maddelere karşı göreceli olarak dirençlidir. Asıl olarak enfekte yiyecek veya su alımıyla veya kontamine olmuş eşyalar veya insanlar ile temas yoluyla bulaşır. Havayolu ile kontaminasyon da mümkündür. Basit izole vakalar kapalı alanlarda (yolcu gemileri, sağlık kuruluşları, hastaneler...) hızlı şekilde epidemiye yol açabilir ve akut formlar şiddetli bağırsak komplikasyonlarına yol açabilir (enfeksiyon sonrası iritabl bağırsak sendromu, yaşamı tehdit edici dehidrasyon...). Genelde norovirüsün neden olduğu gastroenterit bir ile dört gün arası sürer ve rotavirüsün neden olduğu gastroenterit ile aynı semptomlarla ilişkilendirilir: karın ağrısı, mide bulantısı, kusma ve kansız diyare. Genelde kendiliğinden geçer ancak sağlıklı taşıyıcılarda (enfekte olmuş ancak semptom yok) virüsün izini tamamen yok etmek için birkaç ay ve hatta zayıf bağışıklık sistemi olan kişilerde yıllar gereklidir ve bunlar kronik olarak hasta oldukları için muhtemelen hastalık depoları haline de gelirler.

20 milyon norovirüs nedenli gastroenteritis / yıl - ABD (maliyet: 60 milyar USD)

%42 rotavirüs aşısının kullanılmaya başlamasından bu yana mortalite oranındaki azalma

Summary
Off
Sidebar
Off
Migrated content
Activé
Updated content
Désactivé
Old sources

 

 

Old content type
gp_dossiers_article
Hide image
Off
Dosya ayrıntısı

Potansiyel bir tedavi aracı olarak probiyotikler

Gastroenteritin standart tedavisinin bir parçası olmasa da kullanılan suşun/suşların semptomları rahatlatmak için etkili olduğu kanıtlanması şartıyla probiyotikler7 akut diyaresi olan hastaların tedavisinde rol oynayabilir.

Etiketler
Bağırsak mikrobiyotası Enfeksi̇yöz gastroenteri̇t Probiyotikler

Son birkaç yıldır, probiyotik kullanımı ciddi şekilde artmaktadır Bu "faydalı" mikroorganizmalara ilişkin artan sayıda çalışma bu eğilime büyük oranda katkıda bulunmaktadır. Ancak her mikroorganizma "probiyotik" olarak adlandırılamaz: bunların GI sisteminde yaşayabilmeleri, gastrik asite ve sindirim enzimlerine dirençli olmaları, bağırsaklara geçici olarak yerleşmeleri gerekir ve etkili oldukları kanıtlanmış olmalıdır. Bu terim sadece bozulmaya direnen, insan vücudu için zararsız ve semptomları rahatlatabilen mikroorganizmalar için geçerlidir. Bu ürünler semptomları rahatlatma konusundaki etkililiklerine ve güvenlilik derecelerine bağlı olarak genelde besin takviyeleri veya ilaç olarak satılır. Bir veya birden fazla suştan veya birden fazla türün karışımından oluşur ve birçok formda satılır: kapsüller, oral solüsyon tozları, ağızda dağılan tozlar, tabletler...

İki önemli tür

Pediatrik gastrointestinal rahatsızlıkların önlenmesi ve tedavisinde probiyotiklerin kullanımı değerlendirmek amaçlı bir bilimsel literatür incelemesi faydaların her suşa özel olduğunu ve enfeksiyon türüne bağlı olduğunu gösterdi 9. Şu anda semptomların süresini kısaltan iki mikroorganizma gastroenterit septomlarına etkin şekilde etki eder gibi görünmektedir: Saccharomyces boulardii adlı mantar ve Lactobacillus rhamnosus GG (LGG) adlı bakteri. Daha genel olarak bu probiyotikler semptomları iyileştirir gibi görünmektedir ; özelikle de enfeksiyonun erken bir evresinde verilmişse ve enfeksiyon viral bir enfeksiyon ise. Antibiyotiklerin neden olduğu diyare durumunda, S. boulardii ve L. rhamnosus GG 'nin faydalı bir etkisi de olabilir. Ancak Clos- tridium difficile enfeksiyonları ve turist ishalinin nüksetmesini önlemek konusunda yalnızca S.boulardii'in semptomlar üzerinde etkisi var gibi görünmektedir.

Daha hızlı toparlanma!

Rotavirüsün neden olduğu gastroenterit durumunda bu probiyotikler hastalığı süresini bir veya iki gün azaltmaktadır 2. Bağışıklık yanıtını stimüle ederek ve besin maddelerinin taşınmasından sorumlu bağırsak hücrelerinin çoğalmasını ve/veya yer değiştirmesini destekleyerek ve dolayısıyla glikoz ve bunun sonucunda su emilimini kolaylaştırarak inflamatuar süreci iyileştiren moleküllerin seviyesini düşürürler. Antibiyotik kullanan veya hastanede yatan çocuklarda diyarenin önlenmesinin ötesinde bu suşlar (diğerleri ile birlikte S.boulardii) kontamine su veya yiyeceklerin tüketimiyle ilişkili diyare vakalarının %85'ine engel olmaktadır 8 (turist ishali) Etkili olması için bu tedaviler yolculuğu çıkmadan birkaç gün önce başlanarak yolculuk süresince ve hatta sonrasında alınmalıdır.

Görsel
GP_diarrhee_TUR0303-article-2
Summary
Off
Sidebar
Off
Migrated content
Activé
Updated content
Désactivé
Old sources

 

 

Old content type
gp_dossiers_article
Hide image
Off
Dosya ayrıntısı