Bağırsak mikrobiyotası, prostat kanseri tedavisinde yeni bir fırsat mı sunuyor?

Araştırmacılar, bağırsak mikrobiyotasının prostat kanserinde kullanılan oral bir ilaçla nasıl etkileşime girdiğini incelediler. Bazı bakterilerin tedaviye yanıtta önemli bir etkisi olduğunu ortaya koydular.

Bağırsak mikrobiyotası Antibiyotikler ve bağırsak mikrobiyotası: Uzun vadede nasıl etkiler?
Photo : Gut microbiota: a new player in prostate cancer therapies?

Prostat kanserinin büyümesinden sorumlu olan androjenlerden bedeni yoksun bırakmak üzere tasarlanmış geleneksel tedaviler her zaman etkili değildir. Böylesi bir durumda abiraterone asetat’a (AA) başvurulur ve bu, diğer tedavilerden farklı olarak ağızdan alınır. Az emildiğinden, önemli bir kısmı dışkı ile atılır ve bu nedenle bağırsak mikrobiyotası ile etkileşime girdiği düşünülür. Bağırsak mikrobiyotasının belirli kanserlerin gelişimi ve ilerlemesinde ve tedavilerin etkinliğindeki rolünü çeşitli çalışmalarda gösterilmiştir. Ancak prostat kanserinde bağırsak mikrobiyotasının rolü hakkındaki bilgimiz sınırlıdır. Bu nedenle araştırmacılar, geleneksel tedavilere dirençli bu kanser türünde çok başarılı olan abirateron asetatın (AA) bağırsak mikrobiyotasını nasıl etkilediğini ve mikrobiyotanın tedaviyi etkileyip etkilemediğini araştırdılar.

Androjen yoksunluğu bağırsak mikrobiyotasının yeniden şekillenmesine neden olur

Bu amaçla, prostat kanserli 68 hastanın bağırsak mikrobiyotasının bileşimini 16S rRNA sekans analizi yaparak incelediler. Hastaları üç gruba ayırdılar:

- Tedavi görmeyen hastalar (n=33);

- Geleneksel tedavi gören hastalar (n=21);

- Geleneksel tedavi ve AA alan hastalar (n=14).

Kontrol grubuna kıyasla, tek başına veya AA'ya ek olarak yapılan geleneksel tedavinin sağladığı androjen yoksunluğu, testosteron gibi androjenleri metabolize eden pro-inflamatuar bir bakteri olan Corynebacterium’un önemli ölçüde azalmasına neden oldu. AA alımı, hem anti-tümör özellikleriyle bilinen K2 vitamini üretimini, hem Akkermansia muciniphila oranını dikkate değer oranda çoğalttı.

A. muciniphila tedaviye yanıtta önemli bir rol oynuyor

Bu sonuçlar bir bağırsak modelinde de doğrulanarak bağışıklık sistemi tutulumunu ortadan kaldırdı. Araştırmalar, bağırsak bakterilerinin AA'yı metabolize ettiğini ortaya koyuyor. Bu bozunmadan kaynaklanan bileşenlerin, A. muciniphila'nın çoğalmasıyla nitelenen bağırsak mikrobiyotası üzerinde seçici bir etkiye sahip olduğu düşünülüyor. Yazarlar, sağlık yararları ve antienflamatuar özellikleriyle bilinen bu türün tedaviye yanıtta önemli bir rol oynadığını açıklıyorlar. Önceki çalışmalar, bunun bazı immünoterapilerin tedavisine yanıtta da faydalı olduğunu göstermişti. Bu çalışma, bağırsak mikrobiyotasının, henüz açıklığa kavuşturulması gereken mekanizmalar aracılığıyla ağızdan alınan bir anti-kanser tedavisine yanıtta kilit bir rol oynadığını göstermektedir. İlaç-mikrobiyota etkileşimlerini araştırmak, birçok hastalığın tedavi sonuçlarını iyileştirmemizi sağlayabilir.

Summary
Off
Sidebar
On
Migrated content
Activé
Updated content
Désactivé
Old content type
pro_article
Hide image
Off
Haberler Üroloji Gastroenteroloji

Antibiyotikler ve bağırsak mikrobiyotası: Uzun vadede nasıl etkiler?

Hollandalı bir ekip, büyük bir çalışma yaparak 15 antibiyotik sınıfının, alımdan 4 yıl sonrasına kadar bağırsak mikrobiyotasının bileşimi üzerindeki etkisini inceledi.

Bağırsak mikrobiyotası Yaşamın ilk altı yılında antibiyotiğe maruz kalmak bağırsak mikrobiyotasını bozuyor ve çocuğun gelişimini zedeliyor
Actu PRO : Antibiotiques et microbiote intestinal : quels impacts sur le long terme ?

Dünya Antimikrobiyal Farkındalık Haftası (18-24 Kasım 2020) vesilesiyle, DSÖ, genel halkı, sağlık çalışanlarını ve karar vericileri, antimikrobiyal direncin ortaya çıkmasını ve enfeksiyonların yayılmasını önlemek için en iyi uygulamaları benimsemeye teşvik etti. Antibiyotikler, 20. yüzyılın en büyük terapötik ilerlemelerinden biri olsa da, vücuttaki çeşitli mikrobiyotaları olumsuz etkileyebilir. Bazı sınıfların bağırsak mikrobiyotası üzerindeki kısa vadeli etkisi bilinirken, diğerlerinin uzun vadeli etkileri henüz iyi tanımlanmamıştır. Bu çalışmada, 15 antibiyotik sınıfının bağırsak mikrobiyotası bileşimi üzerindeki etkisi, son dozu izleyen 4 yıla kadar incelendi.

Büyük ölçekli bir çalışma

Antibiyotik tüketen 1413 katılımcının bağırsak mikrobiyotası bileşimi (ortalama yaş: 62.6) 16S rRNA dizilimi ile analiz edildi. Son antibiyotik dozu ile dışkı örneği arasındaki süre hesaplandı ve şu şekilde sınıflandırıldı: Bir yıldan az, 1 ila 2 yıl, 2 ila 4 yıl , 4 yıldan fazla. Sonuçlar, karışıklığa neden olan faktörler (cinsiyet, yaş, VKİ, diyabet, statinler, ÜFE'ler, kortikosteroidler gibi bazı ilaçlar) dikkate alınarak ayarlandı.

Makrolid ve linkozamidlerin önemli etkisi

Bağırsak mikrobiyotası üzerindeki en büyük ve en uzun süreli etki, makrolidler ve linkozamidler için gözlenmiştir: Son dozdan 4 yıl sonra Shannon indeksinde devam eden bir azalma ve bakteri topluluğu yapısında dikkate değer değişiklik (Bray-Curtis Benzerlik indeksi) kaydedilmiştir. Ayrıca, beta-laktam kullanımı, alımdan bir yıl sonra önemli bir çeşitlilik kaybını ortaya çıkarmaktadır.

Güçlü anti-anaerobik aktiviteye sahip antibiyotiklerin etkisi

Sonuçlar ayrıca diğer sınıflara kıyasla güçlü bir anti-anaerobik aktiviteye sahip antibiyotik kullanımının (bir penisilin ve bir beta-laktamaz inhibitörü kombinasyonu, imidazol türevleri, linkozamidler) bağırsak mikrobiyotası üzerinde daha büyük ve uzun süreli bir etkiye sahip olduğunu ortaya koymaktadır. Firmicutes/Bacteroidetes oranı, alımdan sonraki bir yıla kadar Firmicutes lehine önemli ölçüde değişmiştir. Tersine, bu oran, anti-anaerobik aktivitesi olmayan bir antibiyotik alımını izleyen 2 yıla kadar Bacteroidetes lehine önemli ölçüde değişmiştir.

Dolayısıyla, makrolidlerin ve linkozamidlerin kullanımı, bağırsak mikrobiyotasının derin ve kalıcı disbiyozu ile ilişkilidir. Etki ve süresi, kullanılan antibiyotik sınıfına bağlı olarak değiştiğinden yazarlar, reçete yazarken bu etkilerin dikkate alınması gerektiğini vurgulamaktadır.

Summary
Off
Sidebar
Off
Migrated content
Activé
Updated content
Désactivé
Old content type
pro_article
Hide image
Off
Haberler Pediatri Gastroenteroloji

F. nucleatum, özofagus kanseri için prognostik bir belirleyici midir?

Fusobacterium nucleatum'un tümör yükü, kemoterapiye yanıtın daha zayıf olacağının habercisi olabilir ve özofagus (yemek borusu) kanserinde olumsuz bir prognostik belirleyici oluşturabilir. Bu da belki bu bakteriyi hedef alacak yeni antibiyotik tedavilerini esinleyebilir.

Bağırsak mikrobiyotası Antibiyotikler ve bağırsak mikrobiyotası: Uzun vadede nasıl etkiler?
Photo : F. nucleatum: prognostic marker for esophageal cancer?

Özofagus kanseri, kanser nedenli ölümlerde altıncı sıradadır ve 5 yıllık sağkalım oranı %15-20’dir. Bu kanserin en sık görülen alt tipi, skuamöz hücreli özofagus karsinomudur (SHK). Mevcut tedaviler özellikle özofagus rezeksiyonundan önce yapılan bir (sidenote: Neoadjuvan kemoterapiye (NAK) Ameliyat öncesi tümörün boyutunu azaltmak için ) (NAK) dayanır. NAK'a olumlu yanıt veren hastaların hayatta kalma şansı daha yüksek olsa da, çoğu tümör NAK'a direnç geliştirir. Bu direncin arkasındaki mekanizmaları anlamak, tedaviye yanıtları ve dolayısıyla hastanın hayatta kalma şansını iyileştirmek için büyük önem taşır.

Fusobacterium nucleatum, tümör oluşumunda ne rol oynar?

Bağırsak mikrobiyotası bileşiminin, immünoterapi ve kemoterapi gibi bazı kanser tedavilerini etkilediği uzun zamandır bilinmektedir. Ek olarak, son zamanlarda Fusobacterium nucleatum tümör yükünün, kolorektal kanserde azalmış sağkalım ve/veya artmış nüks oranları ile ilişkili olduğu gösterilmiştir. Araştırmacılar bu ilişkiyi ilk defa göz önünde bulundurarak 551 denekten oluşan 2 bağımsız Japon kohortunda, SHK hastalarından alınan tümörlerde F. nucleatum oranının prognostik değerini ve tümörlerin NAK'a yanıtını tahmin etmekte oynadığı rolü incelediler

Azalmış sağkalımı öngören bir belirleyici

İlk gözlem: Komşu sağlıklı dokuya kıyasla tümör dokusunda daha yüksek miktarda F. nucleatum vardır. İkincisi, F. nucleatum'un tümör yükü, bir yandan tümör evresiyle, diğer yandan nükssüz sağkalım oranında (NSO) azalma ile ilişkilidir. F. nucleatum ve azalmış sağkalım arasındaki ilişki erken evredeki hastalarda bile gözlendiğinden, araştırmacılar, bakterinin tümör saldırganlığını arttırdığını düşünüyor. Bu nedenle, F. nucleatum'un tümör içindeki oranı prognostik bir biyobelirteç oluşturabilir.

Kemoterapiye yanıtın olumsuz olacağını öngören bir belirleyici

Son olarak, NAK tedavisi gören 101 hastadan oluşan bir alt grupta yapılan değerlendirmeler, yüksek oranda F. nucleatum bulunduran tümörlerin tedaviye daha olumsuz tepki gösterdiğini ortaya koymuştur. F. nucleatum'un neden tümör direncini arttırdığını açıklamak için farklı teoriler olsa da (hücresel otofajiye yol açan metabolik yolaklar mı aktive ediliyor? Kemoterapötik maddeler deaktive mi ediliyor?), araştırmacılar umut verici bir terapötik yol düşünüyor: F. nucleatum'u hedef alan bir antibiyotik tedavisi kemoterapiye verilen tepkiyi iyileştirebilir. Çalışmaları izlemeye devam edeceğiz.

Summary
Off
Sidebar
Off
Migrated content
Activé
Updated content
Désactivé
Old content type
pro_article
Hide image
Off
Haberler Kulak Burun Boğaz Onkoloji

Uzayda zora koşulan mikrobiyota

Uzayda yaşamak, her astronotun bedenini ve bedenindeki mikrobiyotayı zor koşullara maruz bırakır. Öyle ki, bağırsak florasını barındıran bedenin uçuş boyunca ve yeryüzüne dönüşte sağlıklı kalmasını sağlamak için bu florayı desteklemek gerekebilir.

Bağırsak mikrobiyotası Diyet
Actu GP : Le microbiote à rude épreuve dans l’espace

Mars’a gezmeye gitmeden önce şunu bilmelisiniz: Uzay görevleri sadece eğlenceden ibaret değildir. Mikro yerçekimi, kullanılmayan kasları köreltir ve kemikleri erken osteoporoza maruz bırakır, transit yavaşlar, değişen gece-gündüz döngüleriyle uyku düzeni bozulur, izolasyon ruh sağlığını etkiler. Bütün bunlar yetmezmiş gibi, bir de bağırsak mikrobiyotası dengesini kaybeder ve astronotların deri, burun ve dil mikrobiyotası, birbirine benzer hale gelir. Ya her şey bağlantılıysa? Ya mikrobiyotaların maruz kaldığı değişimler diğer dengesizliklere katkıda bulunuyorsa? Uzayda bulunan kadın ve erkeklerin sağlığına odaklanan bir inceleme işte bu soruyu sordu.

Her şey mikrobiyotanın etrafında mı dönüyor?

Mikrobiyotanın iştah ve tokluğu etkileyen küçük moleküller ( (sidenote: KZYA Kısa zincirli yağ asitleri ) ) ürettiği bilinmektedir. Uzay yaşamıyla sarsılan, lif bakımından daha az zengin bir diyete tabi tutulan bağırsak florası, iştah bastırıcı bileşikler sentezleyerek kozmonotların iştahını azaltabilir. Benzer şekilde, bağırsak mikrobiyotasının değişmesi, mineral ve vitaminlerin daha düşük emilimine neden olabilir ve kas-iskelet sisteminin bozulmasına katkıda bulunabilir. Uzayda zamanla kötüleşen psikomotor işlevler ve nörobilişsel performanslar da bağırsak mikrobiyotasına bağlı olabilir, çünkü mikrobiyota, ruh halini, stres, biliş ve davranışı da etkiler. Astronotların bağışıklık işlevlerindeki düşüş bile kısmen mikrobiyota ile açıklanabilir.

Mikrobiyotanın imdadına yetişmek

Anlaşılan, uzay yolculuğu, astronotların bağırsak mikrobiyotası başta olmak üzere, tüm mikrobiyotalarını önemli ölçüde değiştiriyor. Bu durum, kemik ve kas sağlığını, metabolizmayı, bağışıklık sistemini ve hatta ruh halini etkileyebilir. Mikrobiyotayı prebiyotiklerle besleyerek, hatta probiyotiklerle faydalı bakteriler sağlayarak imdadına mı yetişmeliyiz? Bu önemli soruya cevap vermek için klinik çalışma yapmaya değer.

Summary
Off
Sidebar
Off
Migrated content
Activé
Updated content
Désactivé
Old sources

Kaynaklar:

Turroni S, Magnani M, Pukar KC et al. Gut Microbiome and Space Travelers' Health: State of the Art and Possible Pro/Prebiotic Strategies for Long-Term Space Missions. Front Physiol. 2020 Sep 8;11:553929.

Old content type
article
Hide image
Off
Haberler

Yapay zeka, kardiyovasküler hastalıkları dışkıya bakarak teşhis edebilir mi?

Kardiyovasküler hastalıkları teşhis etmek üzere makineleri dışkıyı “okumak” için eğitmek bir bilim kurgu hikayesi mi? Yeni bir çalışma, bu yenilikçi yaklaşımın mevcut testler kadar etkili ve en önemlisi, çok daha az zaman alıcı olduğunu ortaya koyuyor.

Bağırsak mikrobiyotası Diyet

Kardiyovasküler hastalıklar, dünyanın önde gelen ölüm nedenidir. Ölüm sayısının 2030 yılına kadar 23,6 milyona erişmesi bekleniyor. Teşhis, şimdilik uzun ve pahalı bir dizi incelemeyle (klinik testler, elektrokardiyogram, göğüs röntgeni, ekokardiyogram) yapılıyor. Oysa bağırsak mikrobiyotasındaki bir değişiklik (disbiyoz), yüksek tansiyon, kalp yetmezliği ve ateroskleroz dahil bu hastalıkların birçoğuyla ilişkilidir. Öyleyse neden yapay zekaya güvenip mikrobiyota bileşimini temel alan bir teşhis testi tasarlanmasın?

Dışkıda kardiyovasküler hastalık “imzaları”!

Özdevimli öğrenme (veya “makine öğrenimi”), bir bilgisayara veri sağlayarak sorunları nasıl çözeceğini öğretmeyi hedefleyen bir yapay zeka çalışma alanıdır. Tıbbi alanda çeşitli hastalıkları (kanser, diyabet, iltihaplı bağırsak hastalıkları) teşhis etmek ve öngörmek için başarıyla kullanılmıştır. Araştırmacılar, kardiyovasküler hastalıkların teşhisinde yararlılığını denetlemek için 478 hasta ve 473 sağlıklı bireyden elde edilen dışkıyı karşılaştırarak bu hastalıkların karakteristik "imzalarını" belirlemeye çalıştılar. İki grup arasında 39 bakterinin bağırsaktaki miktarının çok farklı olduğunu gözlemlediler.

Güçlü teşhis kapasitesi

Araştırmacılar, bağırsak mikrobiyotasındaki 25 bakteri ailesini hedefleyerek, 2 grubu %70 doğrulukla ayırt etmeyi mümkün kılacak özel bir algoritma belirlediler. Geleneksel yaklaşım ise hastaların %76'sını teşhis ediyor fakat çok sayıda klinik veri (yaş, cinsiyet, sigara, kan basıncı, kolesterol seviyesi, vb.) gerektiriyor. Yazarlara göre, kardiyovasküler hastalığa özgü bağırsak disbiyozunun makine tarafından öğrenimi, rutin değerlendirmede tanı için büyük bir potansiyel sunmaktadır.

Summary
Off
Sidebar
Off
Migrated content
Activé
Updated content
Désactivé
Old sources

Kaynaklar:

Aryal S, Alimadadi A, Manandhar I, et al. Machine Learning Strategy for Gut Microbiome-Based Diagnostic Screening of Cardiovascular Disease. Hypertension. 2020 Nov;76(5):1555-1562.

Old content type
article
Hide image
Off
Haberler

Bağırsak mikrobiyotası, yeni bir gençlik iksiri mı?

Ya beyin kapasitemizin bir kısmını korumak için bağırsak mikrobiyotamızı gençleştirmek yeterliyse? Yaş ile ilişkili hafıza bozukluklarının gelişimini engellemeyi ümit eden bilim adamları bu olasılığı ciddi bir şekilde araştırmaktadır.

Bağırsak mikrobiyotası Diyet

Hafıza kaybı, nerede olduğunu şaşırma, anksiyete sorunları... Yaşlanma genellikle psikolojik ve bilişsel gerileme ile ilişkilendirilir. Bağırsak mikrobiyotası, beynin öğrenme ve ezberlemeye adanmış alanlarının (özellikle hipokampusun) gelişiminde önemli bir rol oynar. Bu olgudan yola çıkan bilim insanları, mikrobiyotanın yaşlanmasının bağırsak-beyin ekseni yoluyla bilişsel düşüşe yol açtığını iddia etmeye hazırlanıyorlar...

Yaşlıymış gibi davranan genç fareler!

Bu hipotezi değerlendirmek isteyen araştırmacılar, ya aynı yaştaki türdeşlerin bağırsaklarından, ya yaşlı kemirgenlerin sindirim sisteminden alınan bakterileri naklettikleri yetişkin farelerin bağırsak mikrobiyotasını analiz ettiler. Bu fekal mikrobiyota nakli (FMN) sonunda, bakteri kompozisyonu aşağı yukarı aynı olsa da yaşlanmış mikrobiyotayı alan kemirgenlerde 4 bakteri cinsinin miktarı önemli ölçüde azalmıştı. Aynı farelerde, hipokampusta, öğrenme ve biliş gibi önemli beyin işlevlerinde rol alan birçok proteinin işleyiş şekli de değişmişti.

Hafıza kaybına uğrayan fareler

Fareler daha sonra iki teste tabi tutuldu - biri labirentte yol öğrenme ve hatırlama yeteneğini değerlendirirken, diğeri bir nesneyi hatırlama yeteneğini ölçtü: Her iki durumda da yaşlı mikrobiyotalı kemirgenler diğerlerinden daha kötü performans gösterdi. Buna karşın, “yaşlı” dışkı nakli, lokomotor aktivite ve anksiyete gibi yaşlanmanın diğer yönlerini hiçbir şekilde etkilemedi.

Bilişsel bozulmayı engellemek için mikrobiyotayı gençleştirelim mi?

Yaşlı bir mikrobiyotanın nakledilmesiyle gözlenen bilişsel bozulmanın, yaşlanma sırasında gözlemlenen fizyolojik bozulmaya benzemesi, bağırsak-beyin ekseninin yaşlanmada önemli bir rol oynadığını düşündürmektedir. Araştırmacılar, elde edilen bu sonuçların, yaşlı bireylerin bilişsel işlevlerini ve dolayısıyla yaşam kalitesini iyileştirmek için bağırsak mikrobiyotasını yenilemeyi hedefleyen terapötik yaklaşımları desteklediği görüşündedir.

Summary
Off
Sidebar
Off
Migrated content
Activé
Updated content
Désactivé
Old sources

Kaynaklar: 

D'Amato A, Di Cesare Mannelli L, Lucarini E, et al. Faecal microbiota transplant from aged donor mice affects spatial learning and memory via modulating hippocampal synaptic plasticity- and neurotransmission-related proteins in young recipients. Microbiome. 2020 Oct 1;8(1):140.

Old content type
article
Hide image
Off
Haberler

Dışkı nakli

Dışkı nakli bağırsak florasını tekrar oluşturmak ve patojenik bakteriler ile savaşmalarına yardımcı olmak üzere sağlıklı bir insandan alınan dışkının hastanın sindirim sistemine verilmesini içerir.

Etiketler

"İyi" ile "kötü" bakteriler arasındaki denge birçok farklı olay ile bozulabilir. (sidenote: Disbiyozis Genelde çevresel ve bireye özel faktörlerden oluşan bir kombinasyonun yol açtığı mikrobiyotanın bileşimi ve fonksiyonunda bir değişiklik olarak tanımlanır. Disbiyozis homojen bir durum değildir aksine kişilerin sağlık durumlarına göre değişkenlik gösterir. Levy M, Kolodziejczyk AA, Thaiss CA, et al. Dysbiosis and the immune system. Nat Rev Immunol. 2017;17(4):219-232. ) olarak adlandırılan bu denge bozukluğu çeşitli şiddette birçok hastalığa yol açabilir. Dışkı nakli (dışkı bakteriyoterapisi olarak da adlandırılır) tedavi amaçlı çözüm olasılığıdır.


Dışkı nakli: yüzyıllar öncesinden gelen çözüm

Dışkı nakli çok eski bir tedavidir; Çin'de 4. yüzyıldan bu yana yapılmaktadır! Etkililiği ise Avrupalı eğitimli toplumlar tarafından ancak 2013'de kabul edilmiştir. Şu ana kadar, vakaların %90'ını tedavi ettiği C.difficile patojenik bakteri enfeksiyonları için endike edilmektedir.
Ancak, mikrobiyotanın çok sayıda hastalıktaki rolü (Inflamatuar bağırsak hastalığı, diyabet, obezite, nöropsikiyatrik hastalıklar, vb.) dışkı nakli endikasyonlarının yakında artabileceğini önermektedir.


Prosedür

Seçilmesiyle birlikte donor laksatif alarak hazırlanır. Sonrasında dışkısı steril bir çözeltide seyretilir ve alıcıya verilmek üzere filtrelenir. Alıcı bozulmuş mikrobiyotayı vücuttan atmak için kolonoskopi için kullanılana benzer bir preparat alır.
Dışkının uygulanması için birkaç yol vardır: bir sonda ile burundan girilerek mideye veya duodenuma verilmesi, kolonoskopi, lavman, veya daha nadiren mide asitlerine dirençli kapsüllerin yutulması yoluyla. Hangi yolun kendi durumlarına en uygun olduğuna doktoruyla birlikte hasta karar verir.

Dışkı Transplantasyonu için doğrulanmış tek endikasyon, tekrarlayan Clostridioides difficile enfeksiyonudur. Bu uygulama sağlık açısından risk oluşturabilir ve evde çoğaltılmaması için tıbbi gözetim altında yapılmalıdır!

Summary
Off
Sidebar
Off
Migrated content
Activé
Updated content
Désactivé
Old sources

 

 

Old content type
modulation_du_microbiote
Hide image
Off
Solution

Çoklu dirençli bakteriler uzaya çıktı

Mart 2015'te astronotlar uluslararası uzay istasyonunun (ISS) tuvaletlerinde ve spor salonunda antibiyotiğe dirençli 5 bakteriyel suş keşfettiler.

Antibiyotik ilişkili diyare
Actu GP : Des bactéries multirésistantes ont voyagé dans l’espace

Bu keşif size gülünç gelse de NASA araştırmacıları için çok ciddi bir mesele. Prestijli uzay araştırma merkezinden bir ekip, BMC Microbiology dergisinde bu bakterilerin gelecekte uzayda uzun süreli görevler, hatta Mars'a ilk insanlı uçuşlar sırasında astronotlar için bir tehlike oluşturabileceğini açıklıyor. 260 milyon kilometrelik bu uzun yolculuk sırasında hastaları tedavi etmek için geri dönmek imkansız olacaktır.

Dirençli suşlar...

Bu 5 bakterinin DNA'sını inceleyen bilim adamları, bunların Tanzanya ve Amerika Birleşik Devletleri'nde yakın zamanda izole edilen 3 enterobakteriye (bağırsakta bulunan bakteriler) yakından benzediğini ortaya koydular. Bağışıklık engelli insanlarda ve bebeklerde ciddi nozokomiyal enfeksiyonlardan sorumlu bu bakteriler, yüksek derecede patojenik ve birçok antibiyotiğe dirençli bir bakteri türündendir. Uluslararası uzay istasyonunda bulunan suşlar da araştırmacıların vurguladığı üzere, "20 yılı aşkın süredir astronotların aldıkları antibiyotikler" dahil, birçok antimikrobiyala (örneğin penisiline) karşı dirençliydi.

... ama şimdilik zararsız

Neyse ki, bu suşların kötücül olmadığı, yani astronotların sağlığını tehdit etmedikleri ortaya çıktı. Ancak bunların sorun haline gelme olasılığı çok büyük (%79 oranında). Birçok çalışma, ISS'deki çok düşük yerçekimi gibi henüz belirlenecek bazı koşullar altında bakterilerin virülansı ve antibiyotiklere direncinin artabileceğini, veya mikroorganizmaların büyümesi veya boyunun etkilenebileceğini göstermiştir. Bu çalışma aynı zamanda uluslararası uzay istasyonunun steril olmadığını hatırlatıyor: Astronotlar kendi mikroplarıyla geliyorlar, ve istasyona gönderilen gıda veya ekipmanda da mikrop bulunabiliyor.

Summary
Off
Sidebar
Off
Migrated content
Activé
Updated content
Désactivé
Old sources

Kaynaklar:

Singh NK, Bezdan D, Checinska Sielaff A, et al. Multi-drug resistant Enterobacter bugandensis species isolated from the International Space Station and comparative genomic analyses with human pathogenic strains. BMC Microbiol. 2018 Nov 23;18(1):175.

Old content type
article
Hide image
Off
Haberler

Daha az antibiyotik, daha az disbiyoz, daha az pediatrık astım

Son yıllarda pediatrik astım vakalarında gözlenen düşüşün, bebeklere daha az antibiyotik yazdırmanın beklenmedik bir olumlu etkisi olduğu ortaya çıktı. Olası bir açıklama: Bağırsak mikrobiyotasında daha az disbiyoz.

Bağırsak mikrobiyotası Yaşamın ilk altı yılında antibiyotiğe maruz kalmak bağırsak mikrobiyotasını bozuyor ve çocuğun gelişimini zedeliyor
Photo : Fewer antibiotics, less dysbiosis, less childhood asthma

Genç Amerikalı ve Kanadalıların % 8'inde pediatrik astımdan muzdarip. 20. yüzyılın ikinci yarısında vaka sayısı ikiye katlandıktan sonra, eğilimin artık azaldığı gözlemleniyor. Bu düşüş bağırsak mikrobiyasına zarar veren anitbiyotiklerin artık daha az alınmasına bağlı olabilir. Bu hipotezi test etmek isteyen yazarlar, (sidenote: Eyalet dispanserleriyle ilgili tüm verileri toplayan BC PharmaNet hükümet veritabanından kaynaklanan veriler (veritabanının nüfusu: 4.7 milyon) )  (Kanada) astım tanıları ve antibiyotik reçetelerinin yanı sıra (sidenote: Kanada CHILD araştırmasından 2008 ve 2012 yılları arasında doğumdan önce araştırmaya katılan çocuklar üzerine yapılan, “Canadian Healthy Infant Longitudinal Development” adlı ileriye dönük çalışmadan ) 2.644 çocuğun bağırsak mikrobiyotasından elde edilen verileri incelediler.

Daha az antibiyotik = daha az astım

Nüfus düzeyinde bakıldığında, Kanada idari verilerine göre 2000-2014 yılları arasında, 1-4 yaş arası astım vakaları mutlak anlamda ‰7,1 oranında azalarak ‰27,3'ten ‰20,2'ye düşürüldü. Aynı zamanda, 1 yaş altı bebeklere antibiyotik yazdırmada keskin bir düşüş kaydedildi (‰1,253.8’den ‰489.1’e). 2014 yılında ise, her 3 çocuktan 1'i (%34,8) 1 yaşından önce en az bir antibiyotik alırken, bu oran 2000 yılında 3 çocuktan 2’sine düştü (%66,9). İstatistiksel analizler, antibiyotik ve astım arasında bir bağlantı olduğunu gösteriyor: Antibiyotik reçetelerinde %10 artış, astım vakalarında %24 oranında artışa denk geliyor. Nüfus genelindeki bu eğilim, CHILD araştırması içinde bireysel düzeyde de görülüyor: Solunum hastalıkları için antibiyotik alan çocuklar hariç tutulunca, 1 yaşına gelmeden antibiyotik alan çocuklar 5 yaşına geldiklerinde daha sık astım oluyorlar. Bu durum, reçete sayısıyla artıyor: Antibiyotik almayan çocukların %5.2’sinde astım görülürken, 1 antibiyotik alanların %8.1’inde, 2 antibiyotik alanların %10.2’sinde ve 3 veya daha fazla antibiyotik alanların %17.6’sında astım görülüyor.

Mikrobiyotanın rolü

Yazarlara göre, bebeklerin bağırsak mikrobiyotasındaki disbiyoz, antibiyotik almak ve çocukluk astımı arasındaki ilişkiyi açıklayabilir. 5 yaşında astım olan çocukların 1 yaşındayken bağırsak mikrobiyotalarında daha az çeşitlilik olduğu kaydedildi; ve bu çeşitlilik, antibiyotik tedavisi sayısına ve tedavi yaşına göre azalıyordu (3 aylıktan önce alınırsa daha da az). Çeşitlilik düştükçe, özellikle iki bakteri türü dahil olmak üzere, kısa zincirli immünomodülatör yağ asitlerinin üretiminde yer alan 5 temel bakteriyel takson da azaldı. Bu demek ki, bazı bakteri türlerinin azalması, çocuğun bağışıklık gelişimini etkileyebiliyor ve alerjik bir fenotip haline gelmesine neden olabiliyor. Bu nedenle antibiyotik tedavisi sonrasında mikrobiyota çeşitliliğini koruyacak stratejiler oluşturmak ve 1 yaşından önce antibiyotik vermeden önce dikkatle düşünmekte yarar vardır.

Summary
Off
Sidebar
Off
Migrated content
Activé
Updated content
Désactivé
Old content type
pro_article
Hide image
Off
Haberler Göğüs Hastalıkları Gastroenteroloji

Diyet

Bağırsak floramız muhtemelen genler ve içinde yaşadığımız çevre tarafından belirlense de, beslenmemizden etkilendiğine dair şüphe yoktur. Yiyeceklerimizin çeşitliliği ve kalitesi bağırsak mikrobiyotamızdaki dengeye katkıda bulunur - ve hiç kuşkusuz ki genel sağlığımıza da.

Bağırsak florası doğumdan başlayarak kademeli olarak oluşur. Bileşimine çeşitli unsurlar, özellikle yenidoğan bebeklerin içtiği sütün yapısı etki eder. Anne sütü ile beslenen bebeklerin mikrobiyal florası, mamayla beslenen bebeklerden farklıdır. Anne sütü hala uzmanlar tarafından tavsiye edilse de, prebiyotikler ve probiyotikler ile zenginleştirilmiş bebek mamaları bağırsak mikrobiyotası ekosistemi için özellikle olumlu besleyici özelliklere sahiptir.


Beslenme alışkanlıkları mikrobiyotanın bileşimini şekillendiriyor

Yetişkinlikte mikrobiyotanın niteliksel ve niceliksel bileşimi oldukça stabil kalır. Ancak beslenme alışkanlıklarımızın çeşitliliği ve doğasından gene de etkilenir: yiyecek eksikliği ve yiyeceğin bileşimi bakterilerin biyo-çeşitliliğini hızlı şekilde değiştirebilir. İnsanlar tarafından tüketilen polisakkaritler (şekerler), yağlar ve proteinler gibi makro besin maddeleri kısmen bağırsak mikrobiyotası tarafından parçalanır. Bazı besinsel lifler, özellikle inulin gibi çözünür lifler (enginar ve hindibada bulunur) bağırsak florasındaki iyi bakterilerin çoğalmasını stimüle eden prebiyotiklerdir. Sonuç olarak bunlar mikrobiyotanın stabilitesine ve iyi sağlığına doğrudan katkıda bulunur.

Dolayısıyla uzun süreli olması halinde beslenme alışkanlıklarındaki değişikliklerin sağlık üzerinde rolü olup beslenme yoluyla yeni tedavi olanaklarına kapı açması çok olasıdır.

Summary
Off
Sidebar
Off
Migrated content
Activé
Updated content
Désactivé
Old content type
modulation_du_microbiote
Hide image
Off
Solution