ALKOLİZM:MİKROBİYOTA SAYESİNDE SOSYAL RAHATSIZLIKLAR AÇIKLAN

Alkolik hastaların mikrobiyotası keton cisimlerin metabolizmasının regülasyonunu bozabilir ve nöro-davranışsal rahatsızlıkları tetikleyebilir: insanlar üzerinde yapılan gözlemler ile desteklenen insadan fareye mikrobiyota nakli üzerinde yapılan bir çalışmanın sonucu.

Bağırsak mikrobiyotası
Actu PRO : Alcoolisme : expliquer les troubles sociaux grâce au microbiote

İçe dönüklük, sosyal anksiyete... alkolikler, alkolizmin nüksetmesine olanak sağlayacak şekilde sosyal davranışlarda değişkenlik gösterir. Alkol tüketimi bağırsak mikrobiyotasında disbiyozise yol açabilir ve bu durumun kemirgenlerde bir sosyal davranış modülatörü olduğu bilinmektedir. Böylelilkle bağırsak mikrobiyotasının alkolizm ile ilişkilendirilen sosyalleşme problemlerinde rolü olabileceği teorisi ortaya çıkmıştır. Bu hipotezi test etmek için bir grup araştırmacı disbiyozisi (azalmış bakteri sayısı, azalmış Faecalibacterium prausnitzii ve artmış Lachnospiraceae), artan bağırsak geçirgenliği ve psikolojik rahatsızlıkları (anksiyete, alkolik dürtüler, bozulmuş sosyal ilişkiler vb.) olan alkolik hastaların mikrobiyotasını farelere nakletti (DMN1).

Davranışları değiştirmek için mikrobiyota yeterliydi

Sonuçlar? Nakil yapılan (DMN) fareler sosyal etkileşimlere daha az ilgi ve daha çok depresif benzeri davranış ile birlikte daha yüksek stres seviyelerine işaret edecek şekilde daha yüksek kortikosteron seviyeleri gösterdi. Frontal korteks ve striatumda miyelinleşme ve nörotransmisyonda bozukluklar ile birlikte enflamasyon gözlemlendi.

β-hidroksibutirat; metabolik bir aracı mı?

Nöronların enerji kaynağı işlevini gören ve karaciğer üretilen bir keton cisim olan β-hidroksibutiratın (BHB) gözlemlenen davranış ve beyin rahatsızlıklarında rolü olabilir. DMN farelerde azalan BHB, bu fareleri kontrollerden farklılaştıran metabolitlerden biridir. Başka hayvanlar ve insanlar ile yapılan çalışmalar BHB'nin rolü olduğunu desteklemektedir. Farelerde ketojenik beslenme ile plazma BHB seviyelerinde bir artış sosyal becerileri ve miyelinleşmeyi iyileştirdi ve beyindeki enflamasyonu azalttı. Alkoliklerde düşük plazma BHB seviyeleri daha yüksek sosyal anksiyete, depresyon ve alkol isteği ve daha düşük beyaz madde bütünlüğü (miyelinasyonun belirleyici faktörlerinden biri) ile ilişkilendirildi.

Mikrobiyal etanolün rolü var mı?

Ancak mikrobiyota plazma BHB seviyelerine nasıl etki ediyor? DMN farelerinde teyit edilen bir gözlem ise alkolik hastaların mikrobiyotası, uzun süreli alkol kullanmama döneminde bile etanol üretmesidir. Yazarlar bu alkolün BHB'nin sentezinde yer alan Hmgcs2 enzim ve PPARα transkripsyon faktörünü inhibe edebileceğine inanmaktadır. Gerçekten de, bu iki molekülün ekspresyonu DMN farelerinde daha düşüktür. Mikrobiyotayı veya keton cisim mekanizmasını geri yerine koymak bu çalışmadan çıkarılabilecek bir klinik yoldur: bağırsak-beyin aksını olumlu şekilde modüle ederek bu, nüksetmenin sınırlanmasına yardımcı olabilir.

1 Dışkı mikrobiyotası nakli

Summary
Off
Sidebar
Off
Migrated content
Activé
Updated content
Désactivé
Old content type
pro_article
Hide image
Off
Haberler Psikiyatri Gastroenteroloji

Atopik dermatit:hastaliğin şiddeti ile ilişkilendirilen burun ve cilt mi

Cilt mikrobiyomu atopik dermatitin şiddetine etki eden tek mikrobiyom olmayabilir: Burun mikrobiyomunun da rolü olabilir. Farklı olmalarına rağmen iki mikrobiyom birbirleriyle bağlantılıdır.

Cilt mikrobiyotası
Photo : Atopic dermatitis: nasal and skin microbiomes associated with disease severity

Cilt mikrobiyomundaki değişiklikler, atopik dermatit ve şiddeti ile ilişkilendirilmektedir. Burun mikrobiyotasının da rolü olabilir: AD hastalarının burnunda Staphylococcus aureus beş kat daha fazla bulunmuştur. Burun delikleri burun içi (öz) kontaminasyonun ve burundan cilde veya ciltten burna bakteriyel yayılmanın önemli bir kaynağı olabilir. Dolayısıyla bir çalışma hastalığın şiddetine bağlı olarak AD hastası çocuklarda cilt ile burun mikrobiyomu arasındaki ilişkiye odaklandı.

Burun ve cilt: iki bağlantılı mikrobiyom?

16S-rRNA dizilimi kullanan araştırmacılar önce AD hastası çocuklarda burunda (89 örnek) ve hasarlı ciltte (57 örnek) farklı mikrop toplulukları buldu: burun mikrobiyomunda ağırlık olarak Aktinobakteriler (Corynebacterium spp.), Proteobakteriler (aslen Moraxella) ve Firmicutes (Staphylococcus, Streptococcus and Dolosigranulumspp.) varken, cilt lezyonlarında staphyloccoccus, ve daha az ölçüde the Pelomonas, Streptococcus veJanthinobacterium cinsinden türler baskındı. Ancak burundaki bakteri türleri ile cilttekiler arasında korelasyonlar bulundu fakat etki eden mekanizmalar tam olarak anlaşılamadı (iki mikrobiyom arasında çapraz-aktarma?).

Hastalık şiddetiyle ilişkili mikrobiyomlar

En önemlisi, burun ve cilt mikrobiyomlarının bileşiminin ve özellikle cilt mikrobiyomunun bileşiminin pediatrik AD'nin şiddeti ile ilişkili olduğu bulunmuştur. Bu durum, yaş, antibiyotik kullanımı ve örneğin alındığı cilt bölgesi gibi karışıklığa neden olan faktörler açısından düzeltme yapıldıktan sonrası için bile geçerliydi. Mikrobiyomlar ile AD şiddeti arasındaki bu bağlantının asıl nedeni her iki mikrobiyomda da staphyloccoccus ve burunda Moraxella gibi başka türlerin bulunmasıdır.

Bakteri varlığı ile bakteri yük arasında farka dikkat

Çalışma ayrıca iki hastadan birinde cilt lezyonlarında S. aureus bulunduğunu da gösterdi - şiddetli formunda (sidenote: Trend nevertheless statistically insignificant ) - ancak yükü (kantitatif PCR ile ölçüldüğünde) AD şiddetiyle ilişkili değildi. Bunun aksine ciltte S. epidermidis bulunması örneklerin %80'inde şiddet ile ilişkili olmamasına rağmen, yükü şiddetli AD vakalarında anlamlı şekilde daha yüksekti. Bu ilişki nedensel bir bağlantıya işaret etmese de, sonuçlar iki mikrobiyal nişin hastalığın neden olduğu enflamasyonun kötüleşmesinde rol oynadığını önermektedir.Böylelikle gelecek çalışmalarda sadece AD'de mikrop türlerinin rolü ve bunların konak ve diğer türlerle ilişkileri değil ayrıca organizma içinde farklı mikrobiyal topluluklar arasındaki etkileşimlerin araştırılmasının önemi de ortaya çıkmaktadır.

Summary
Off
Sidebar
Off
Migrated content
Activé
Updated content
Désactivé
Old content type
pro_article
Hide image
Off
Haberler

Otizm ile bağirsak mikrobiyotasi arasinda yeni bir bağlantinin

Yeni yapılan bir çalışma bağırsak disbiyozisi ile tüm dünyadaki prevalansı artmaya devam eden ancak etiyolojisi hala bilinmeyen otizm spektrum bozuklukları (OSB) arasındabir bağlantı olduğu teorisini destekliyor.

Bağırsak mikrobiyotası OTİZM:HASTALIĞIN ŞİDDETİ İLE BAĞIRSAK MİKROBİYOTASINDAKİ DEĞİŞİKLİKLER ARASINDA BİR BAĞLANTI VAR MI? Antibiyotikler ve bağırsak mikrobiyotası: Uzun vadede nasıl etkiler?
Actu PRO : Autisme : découverte d’un nouveau lien avec le microbiote intestinal

Güçlü kanıtlar bağırsak disbiyozisi ile otizm arasında bir bağlantı olduğu hipotezini desteklemektedir. Örneğin birçok OSB hastasında bağırsakta denge bozuklukları vardır - örneğin Bifidobacterium longum eksikliği ve Clostridium spp. ve Candida albicans fazlalığı - ve bunların bağırsak enflamasyonu ve bağırsak-kan bariyerinin geçirgenliğinde artış ile ilişkili olduğu düşünülmektedir. Ayrıca gastrointestinal komorbidite ve sindirim enzimi eksiklikleri OSB'li çocuklarda daha yaygın görülmektedir. Buna rağmen rolü olan mekanizmalar ve bağırsak mikrobiyotasının OSB oluşmasına katkısı hala iyi anlaşılmamıştır.

Yeni bir eşleştirme stratejisi

Ancak artık ileriye doğru kararlı bir adım atılabilir. Science Advances'da yayınlanan bir çalışmaya göre araştırmacılar OSB hastası 39 çocuğun bağırsak mikrobiyotasını, aynı yaş ve cinsiyetteki 40 nörotipik çocuğunki ile karşılaştırdı. İlk analiz bu iki grup arasında 18 bakteri türünde farklılıklar olduğunu ortaya çıkardı ancak hastalığın gelişmesinde bağırsak mikrobiyotasının tam rolü açıklayamadı. Mikrobiyotayı kişiler arası çeşitlilik açısından kontrol etmek için, araştırmacılar mikrobiyotanın metabolik profiline dayanarak her OSB hastasını, bir kontrol gönüllüsü ile eşleştirmekten oluşan bir strateji geliştirdi. Böylelikle 65 çiftten oluşan yeni bir kohort oluşturuldu ve iki grup arasında farklı olan metabolik yolları belirlemek üzere bir metagenomik analiz yapıldı.

Bozulmuş bağırsak mikrobiyal detoksifikasyonu

OSB ile ilişkilendirilen 96 metabolik yol arasından bağırsak detoksifikasyonunda yer alan beş tanesi, kontrol gönüllülerine kıyasla anlamlı şekilde eksikti; aynı şekilde böcek ilaçları ve gıda katkı maddelerinde bulunan toksinlerin bozunmasında rolü olan 8 enzim de eksikti. Yazarlar OSB'li çocuklarda bu detoksifikasyon bozulmasının beyin dokusu dahil tüm dokulara etki edebilen mitokondriyal bozukluğa katkıda bulunabileceğine katkıda bulunabileceğine inanmaktadır. Bu verilere dayanarak araştırmacılar %88 doğruluk ile OSB'li çocukları kontrol gönüllülerinden ayırt edebilen bir tanı modeli geliştirdiler.

Artan bağırsak geçirgenliği

Bu bulgu OSB'li çocukların neden çevresel toksinlere karşı bu kadar duyarlı olduğunu açıklayabilir ve OSB hastalarında bozulmuş bağırsak detoksifikasyon sürecinin hastalığın oluşmasında rolü olabileceğini önermektedir. Ancak mikrobiyal detoksifikasyondaki eksikliklerin nedenleri hala net değildir. Bir hipotez, artan bağırsak geçirgenliği nedeniyle çevresel toksinlerin kan akışına girmesine izin veren bir bağırsak disbiyozisine işaret etmektedir. Diğer etkilerin yanında bu toksinler beyindeki mitokondriyi değiştirebilir. Yazarlara göre, teyit edilmesi halinde bu hipotez OSB hastalarının mikrobiyal detoksifikasyon becerilerini yerine koymayı amaçlayan yeni tedavi stratejileri için yol açabilir.

Summary
Off
Sidebar
Off
Migrated content
Activé
Updated content
Désactivé
Old content type
pro_article
Hide image
Off
Haberler Psikiyatri Pediatri Gastroenteroloji

İnsomnia (uykusuzluk), mikrobiyota ve enflamasyon arasında teyit edilmiş bağlantılar?

Bir çalışma bağırsak mikrobiyotası, enflamasyon ve tüm dünyada yetişkinlerin %10-%50'sini etkileyen çok yaygın bir uyku bozukluğu olan insomnia arasındaki bağlantılara ışık tuttu. İlave detaylar aşağıdadır.

Bağırsak mikrobiyotası Diyet
Actu GP : Insomnie, microbiote et inflammation : des liens avérés ?

İnsomnia uykuya geçiş, uykunun sürdürülmesi ve kalitesine negatif etki eden bir sorundur. Genelde genetik, hormonal, bağışıklık veya psikososyal yatkınlıklar ile ilişkilendirilir ve bu rahatsızlığın insanların gün içindeki hayatları üzerinde ciddi etkisi olabilir.

Bağırsak mikrobiyota sanık sandalyesinde

Burada suçlu, özellikle sindirim sistemindeki bakteriler ile beyindekiler arasında iletişimi mümkün kılan bağırsak-beyin aksı yoluyla bağırsak mikrobiyotası olabilir. Hayvanlar ile yapılan çeşitli çalışmalar, uyku rahatsızlıklarının bağırsak mikrobiyotasının bileşiminde ve fonksiyonunda değişiklikler (disbiyozis) ile sıklıkla ilişkili olduğunu göstermiştir. Bunun aksi durumda da, normal bağırsak florasının geri yerine konması uyku kalitesini iyileştirmektedir*. Bu etkileşimlerde sitokinlerin (bazı bağırsak bakterilerine tepki olarak bağışıklık sistemi tarafından üretilen inflamatuar moleküller) rol oynadığı düşünülmektedir; bu durum da insomnia hastalığı olan kişilerde gözlemlenen enflamasyonu açıklayabilir.

İnsomnianın bakteri parmak izi

Bu veriler aslen hayvanlar ile yapılan çalışmalardan elde edilmektedir. İnsanlarda bunu teyit etmek için araştırmacılar aralarında 20 akut insomnia hastası, 38 kronik insomnia hastası ve kontrol işlevi gören 38 normal uyku uyuyan kişiyi içeren 96 yetişkinin bağırsak mikrobiyotasını ve sitokin üretimini analiz etti ve karşılaştırdı. İlk bulgu insomnia hastalarının, normal uyku uyuyan kişilerden daha yüksek seviye inflamatuar sitokinler gösterdiğidir ve bu seviyeler hastalığın şiddeti ile artar gibi görünmüştür. Bu kişilerin mikrobiyotalarında, kısa zincirli yağ asitleri (anti-inflamatuar ve sağlık faydaları olan bileşikler) ürettiği bilinen bazı bakterilerin eksik olduğu görülmüştür. Araştırmacılar, uyku kalitesini ve insomnianın şiddetini yansıtan bakteri parmak izleri de belirlemişlerdir. Bu parmak izleri akut ve kronik insomnia hastalarını normal uyku uyuyan kişilerden ayırt etmeyi mümkün kılmıştır.

Mikrobiyota sayesinde insomniayı yenmek?

Bu çalışma, şiddeti belirli bazı bakteri gruplarının varlığı veya yokluğu ile ilişkili olabilecek şekilde insomnia olgularında bağırsak mikrobiyotasında değişiklikler olduğunu teyit etmektedir. Ortaya çıkan enflamasyonun disbiyozisin süresine bağlı olduğu düşünülmektedir. Dolayısıyla mikrobiyota bu uyku bozukluğunu hedef alan tanı ve tedavi araçları geliştirmek için kullanılabilir.

Summary
Off
Sidebar
Off
Migrated content
Activé
Updated content
Désactivé
Old sources

Kaynaklar:

Yuanyuan Li, Bin Zhang, Ya Zhou et al. Gut microbiota changes and their relationship with inflammation in patients with acute and chronic insomnia. Nature and Science of Sleep. 2020; 12:895-905.

Old content type
article
Hide image
Off
Haberler

Postpartum depresyon: bağırsak mikrobiyotasındaki değişiklikler ilgi odağında

Araştırmacılar postpartum (doğum sonrası) depresyon yaşayan kadınların, sağlıklı kontrollere kıyasla bağırsak floralarının birleşiminde kısmi farklılıklar gösterdiğini buldu.

Bağırsak mikrobiyotası Diyet
Actu GP : Dépression post-partum : lumière sur la modification du microbiote intestinal

Yeni anne olmuş birçok kadın doğum yaptıktan sonra annelik hüznü denilen durumu yaşar. Ancak bazı anneler (ve hatta bazen onların eşleri), postpartum depresyon olarak bilinen çok daha şiddetli ve uzun süren bir depresyon yaşar. Bu hastalığın kesin nedenleri hala bilinmemektedir ve genetik ve/veya çevresel faktörler gibi sadece bazı risk faktörleri tanımlanmıştır. Bilimsel bir dergide yayınlanan yakın tarihli bir çalışma bağırsak mikrobiyotanın rolü olduğunu önermektedir.

Değişen bağırsak florası

Çok sayıda çalışma bağırsak mikrobiyotasındaki değişikliklerin bazı depresif rahatsızlıklara etki edebileceğini göstermiştir. Özellikle geç gebelikte anksiyete ile bağırsak mikrobiyotasında denge bozuklukları arasında bir bağlantı var gibi görünmektedir. Yaklaşık altmış kadının yer aldığı bu yeni çalışmada, postpartum depresyon yaşayan annelerin bağırsak mikrobiyotasının bileşiminde, sağlıklı kadınlarına kıyasla değişiklikler gösterdi. Ayrıca depresyon semptomlarının şiddeti bazı bakteri türlerinin varlığı ile ilişkilendirildi.

Problemin temelinde seks hormonları

Bağırsaktaki bu denge bozukluğuna (disbiyozis) seks hormonlarının anormal salgılanması neden oluyor olabilir. Seks hormonlarının (östrojen ve progesteron) postpartum depresyonunun oluşmasında rolü olduğuna işaret edilmişken, bu yeni çalışma hastaların bağırsak mikrobiyotasının bozulmasında önemli bir rol oynayabileceklerini göstermektedir.

Yeni bir tanı ve tedavi yolu

Bu sonuçlar araştırmacıların, postpartum depresyonun altta yatan nedenlerini daha fazla araştırmalarına yardımcı olabilir. Çalışmada öne sürülen bilimsel teoriler kesin olmasa da, belirlenen mikrobiyota özellikleri değerli tanıya yönelik biyobelirteçler olabilir veya gelecekte tedaviler için önemli ipuçları sağlayabilir.

Summary
Off
Sidebar
Off
Migrated content
Activé
Updated content
Désactivé
Old sources

Kaynaklar:

Zhou Y, Chen C, Yu H, et al. Fecal Microbiota Changes in Patients With Postpartum Depressive Disorder. Front Cell Infect Microbiol. 2020 Sep 29;10:567268.

Old content type
article
Hide image
Off
Haberler

Alzheimer: bağirsaklarimiz aklimizi kaybetmemi̇zi̇ nasil sağliy

Bağırsak mikrobiyotasında denge bozukluğu ile Alzheimer hastalığı arasındaki bağlantı teyit edildi. Bu çalışma iki zayıf bağlantı belirleyerek burada rolü olan mekanizmaları netleştiriyor: enflamasyon ve bağırsak ve beynin bariyer fonksiyonları.

Bağırsak mikrobiyotası Alzheimer hastalığı

Beynin çalışması üzerinde bağırsak mikrobiyotasının etkisi üzerine her ay inanılmaz çok sayıda çalışma yayınlanmaktadır. Bu çalışmaların birçoğu bağırsak mikrobiyotasındaki denge bozukluklarının Alzheimer hastalığının (AH) başlamasında veya ilerlemesindeki rolüne odaklanmaktadır. Bu çalışmadaki araştırmacılar bağırsak bakterilerinin hastalığa ve daha spesifik olarak korkulan amiloid birikmesine nasıl katkıda bulunduğunu belirlemeye çalıştı.

Bağırsak-beyin aksında rolü olan mekanizmaların ortaya çıkarılması.

Bu bağlamda, bağırsakların beyni nasıl etkilediğini araştırmak üzere AD hastası olan ve olmayan ve yaşları 50 ile 85 arasında değişen 90 kişiyi bir araya getirdiler. Yapılan analizler bu kişilerin kanlarında aşağıdakilerin bulunup bulunmadığını değerlendirdi: 1. Bağırsak mikrobiyotasından gelen bakterilerin ürettiği moleküller; 2. İnflamatuar moleküller ve 3. Bağırsak bariyeri (bağırsak bileşenlerinin kan akışına ulaşmasına sağlayan) ve kan-beyin bariyerinin (bileşenlerin kandan beyne geçmesini sağlayan) değişmesine işaret eden belirteçler. Beyinde amiloid birikmesi olup olmadığı da ölçüldü. Amaç, rolü olan mekanizmaları belirlemek amacıyla tüm bu parametreler arasındaki ilişkileri bulmaktı.

Rol oynayan bakteriyel ve inflamatuar bileşenler

Bu araştırma, birçok güçlü ilişkilerin bulunması ile verimli sonuçlandı. Örneğin bir tarafta amiloid birikimleri ile diğer tarafta bağırsak mikrobiyotasından gelen bileşenlerin kanda bulunması ve enflamasyon veya bu bileşenler ile yukarıda bahsedilen bariyerlerin geçirgenliğinde oluşan değişimler arasında. Dolayısıyla bağırsak mikrobiyotasında bir denge bozukluğu vücudun koruyucu bariyerlerini bozma becerisine sahip bir inflamatuar mekanizmayı tetikleyerek bileşenlerin beyne sızmasına ve potansiyel olarak amiloid plaklarının oluşmasına yol açabilir.

Bu bulgu, özellikle risk altındaki kişilerde mikrobiyotadaki dengeyi korumak için faydalı bakterilerden (probiyotikler) oluşan bir kokteylin verilmesi gibi yeni tedavi yaklaşımlarının yolunu açmaktadır. Ancak bu kokteylde neler olacağı ise henüz belirlenmemiştir.

Summary
Off
Sidebar
Off
Migrated content
Activé
Updated content
Désactivé
Old sources

Kaynaklar:

Marizzoni M, Cattaneo A, Mirabelli P, et al. Short-Chain Fatty Acids and Lipopolysaccharide as Mediators Between Gut Dysbiosis and Amyloid Pathology in Alzheimer's Disease. J Alzheimers Dis. 2020;78(2):683-697

Old content type
article
Hide image
Off
Haberler

Arılar: bağırsak mikrobiyotasının aynı kovandaki arıların kendilerine özel ortak kokusunda çok önemli bir rolü var

Aynı kovanda yaşayan bal arıları bağırsak mikrobiyotalarından etkilenen belirli bir kokuya göre birbirlerine tanıyabilir.Yanlış mikrobiyota ve yanlış kokuya sahip davetsiz misafirler, dikkat!

Diyet
Actu GP : Abeilles : le microbiote intestinal, clé du parfum identitaire de la ruche

Muhtemelen biliyorsunuzdur; kraliçe hayatını kovanın nüfusunu artırmak üzere yumurta üreterek geçirdiği için Arı Maya üvey kız kardeşleri ile birlikte yaşar. Ancak genetik benzerliklerine rağmen o ve kız kardeşleri birbirlerini kokularından tanır! Üstelik bu çalışma arının kokusunun - kovan kardeşliğinin bir sinyali - kovan arkadaşları ile ortak olan bağırsak mikrobiyotası ile doğrudan bağlantı olduğunu önermektedir.

Sizden olanı, kokusundan tanımak

Bal arılarının vücudu koku molekülleri ile kaplıdır. Bu, kovanın girişindeki bekçilerin o kovanın arılarını tanımasını ve içeri kaçak girip yiyecek çalmaya çalışanları durdurmasını sağlar. Bir araştırma ekibi kısa bir süre önce kokuyla ilgili işaretlerin, genetik benzerlikten çok bağırsak mikrobiyotasının ortak özelliklerini (sindirim sistemini kolonize eden bakteriler, mantarlar ve virüsler) temel aldığını göstermiştir. Aynı kolonide yaşayan arıların bağırsaklarında aynı bakteriler bulunması onların ortak bir kokuları olmasını sağlar. Bunun aksine, mikrobiyotaları farklı bakteriler barındıran farklı koloniden gelen arılar farklı bir koku salgılarlar.

Rolü olan Mekanizmalar

Mikrobiyotanın bu etkisi nasıl açıklanabilir? Çeşitli teoriler ileri sürülmüştür. Bir tanesine göre, koloniye özel koku bağırsak mikrobiyotasının kendinden gelmektedir. Ancak bu hipotez çok olası gözükmemektedir çünkü bağırsak bakterilerinin erişiminin olmadığı arılarının derisinin altındaki hücreler tarafından salgılanan moleküllerin kokuda etkili olduğunu öneren önceki çalışmalara ters düşmektedir. İkinci ve daha olası bir teori ise bal arılarının mikrobiyotasının niteliksel ve niceliksel olarak, örneğin bileşenlerini sağlayarak (veya sağlamayarak) koku moleküllerinin üretimine etki ettiğini önermektedir. Koku tanıma sistemi arılar için çok faydalıdır ancak bağırsak bakterileri için de avantajları vardır: farklı sindirim sistemi florası olan arıları ret ederek kovan, farklı bakterilerin girişini sınırlamakta ve mikrobiyotadaki organizmalara rekabetin olmadığı sakin bir hayat sunmaktadır.

Summary
Off
Sidebar
Off
Migrated content
Activé
Updated content
Désactivé
Old sources

Kaynaklar:

Vernier CL, Chin IM, Adu-Oppong BA et al. The gut microbiome defines social group membership in honey bee colonies. Science Advances. 2020. 6 (42), eabd3431.

Old content type
article
Hide image
Off
Haberler

Atopik dermatit: cilt mikrobiyomunun bir suç ortağı var!

Cilt mikrobiyomu ile atopik dermatit arasındaki ilişki önceden teyit edilmişken hastalıkta burun mikrobiyomunun rolü şu ana kadar netleştirilememişti. Yeni bir çalışma bu gizemi çözdü.

Cilt mikrobiyotası
Photo : Atopic dermatitis: nasal and skin microbiomes associated with disease severity

Atopik dermatit (veya Atopik egzema), hastalığın alevlenme dönemlerinde egzamalı cilt bölümlerinin ortaya çıkması ile erken çocukluk döneminde başlayan kronik inflamatuar bir cilt hastalığıdır. Hastalık çoğu durumda ergenlik sırasında kaybolur. Cilt mikrobiyomundaki değişiklikler, lezyonlarda Staphylococcus aureus ve S. epidermidis'in fazla bulunması ve inflamatuar alevlenmeler sırasında streptococcus'da azalma ile atopik dermatit ve şiddeti ile ilişkilendirilmektedir. Ayrıca burun mikrobiyotasının bakteri deposu olarak hareket ettiğinden ve cilt ile burun arasında kontaminasyonu sağladığından şüphelenilmektedir ancak bu teoriyi çok az veri desteklemektedir.

Burun ve cilt: iki bağlantılı mikrobiyom?

Araştırmacılardan oluşan bir ekip atopik dermatit hastası çocukların burnundan ve lezyonlu cildinden alınan örnekleri analiz etti. Cilt lezyonları neredeyse sadece staphyloccoccus tarafından kolonize edilmişken bu tür, daha fazla çeşitlilik içeren ve başka bakterilerin domine ettiği burun mikrobiyomunda (Moraxella, Corynebacterium, Dolosigranulum) çoğunluk tür olmaktan çok uzaktı. Ancak bu farklı bileşimler, burun pasajları ile ciltte bulunan bakteri türleri arasındaki istatiksel ilişkinin gösterdiği üzere burun ve cilt mikrobiyomunun etkileşime girmesini önlemez. Ancak burada rolü olan mekanizmalar tam anlaşılmış değildir.

Hastalığın şiddeti ile ilişkilendirilen iki mikrobiyom

Ayrıca burun ve cilt mikrobiyomlarının bileşiminin ve özellikle cilt mikrobiyomunun bileşiminin hastalığın şiddeti ile ilişkili olduğu bulunmuştur. Bu bağlantının asıl nedeni her iki mikrobiyomda da staphyloccoccus bulunmasıdır ancak burundaki Moraxella gibi başka türler de rol oynamaktadır. Yazarlara göre bu sonuçlar cilt ve burun mikrobiyomunun, atopik dermatitin yol açtığı enflamasyonu kötüleştirmede rolü olduğunu önermektedir. Yazarlar hastalıkta rolü olan türleri ve çeşitli mikrobiyomları daha kesin şekilde tanımlamak için daha fazla araştırma yapılması gerekliliğine işaret etmektedir.

Summary
Off
Sidebar
Off
Migrated content
Activé
Updated content
Désactivé
Old sources

Kaynaklar::

Totté JEE, Pardo LM, Fieten KB et al. Nasal and skin microbiomes are associated with disease severity in paediatric atopic dermatitis. Br J Dermatol. 2019 Oct;181(4):796-804.

Old content type
article
Hide image
Off
Haberler

Antibiyotiklerin bağırsak mikrobiyotası üzerindeki etkisi

20. yüzyılın tıp alanında çok önemli bir buluşu olan antibiyotikler milyonlarca kişinin hayatını kurtarmıştır ancak aşırı ve çoğunlukla uygun olmayan şekilde kullanımları çeşitli antibiyotik direnci formlarının ortaya çıkmasına yol açmıştır. Geçtiğimiz Kasım ayı DSÖ antibiyotikleri ölçülü kullanmanın önemini vurguladı*.

Bağırsak mikrobiyotası Antibiyotik ilişkili diyare
Actu GP : Antibiotiques : quels impacts sur le microbiote intestinal ?

2000 ile 2015 yılları arasında antibiyotik kullanımı %65 arttı. Bu yeni çalışma, enfeksiyonlara yol açan patojenik mikropları ortadan kaldırırken antibiyotiklerin bağırsaktaki faydalı bakterileri de bozabileceğini ve dolayısıyla bu ekosistemde potansiyel kısa ve uzun vadeli sonuçları olan bir denge bozukluğuna (disbiyozis) yol açabileceğini bize hatırlatmaktadır.

Kısa ve uzun vadede mikrobiyota üzerinde advers etkiler...

Belirtilmesi gereken ilk şey antibiyotiklerin bağırsak mikrobiyotasının dengesini bozduğudur. Antibiyotikler bazı bakterileri ortadan kaldırarak diğer patojenlerin açığa çıkan boş alanları işgal etmelerine ve burada çoğalmalarına izin verir. Bir olumsuz sonuç hastaların %5 ile %35'i arasını etkileyen ama genelde birkaç gün içinde kendiliğinden geçen antibiyotik ilişkili diyaredir. Ancak bazı diyare türleri daha şiddetli olabilir ve hatta ishale Clostridioides difficile'nin yol açması halinde öldürücü bile olabilir. İkinci gözlem de antibiyotiklerin mikrobiyota çeşitliliğinde bir azalma ile ilişkili olduğudur. Denge durumuna dönülmesi bir süre alabilir ve bazı bakteriler aylar bile sonra hala bağırsakta bulunmayabilir. Son olarak antibiyotiklerin tekrar eden ve uygun olmayan kullanımı bakterilerin, antibiyotiklerin etkilerinden kaçınmak için stratejiler geliştirmelerine yol açmaktadır. Bakteriler antibiyotiğe dirençli hale gelerek tedavileri etkisiz kılabilir. Uzmanların öngörüleri endişe vericidir: bu soruna yönelik radikal önlemlerin alınmaması durumunda antibiyotiklerin yanlış kullanımı 2050 yılına kadar on milyonlarca ölüme yol açabilir.

... uzun vadede ciddi olumsuz sonuçlar ile

Antibiyotiklerin sistemik kullanımı bebeklerde ve çocuklarda hala fazlasıyla yaygındır ve bunun yaşamın ilerleyen yıllarında hastalıkların ortaya çıkmasıyla ilişkili olduğu düşünülmektedir (obezite, astım, alerjiler, inflamatuar bağırsak hastalığı). Bu savaş kazanılmaktan çok uzaktır ve bilim camiası aktif olarak bağırsak mikrobiyotasını tekrar geri yerine koymak için birden fazla modülasyon yolunu (beslenme, probiyotikler, prebiyotikler) temel alan yeni stratejiler aramaktadır.

* https://www.who.int/news-room/events/detail/2020/11/18/default-calendar/world-antimicrobial-awareness-week-2020

Summary
Off
Sidebar
Off
Migrated content
Activé
Updated content
Désactivé
Old sources

Kaynaklar:

Ramirez J, Guarner F, Bustos Fernandez L, et al. Antibiotics as Major Disruptors of Gut Microbiota. Front Cell Infect Microbiol. 2020 Nov 24

Old content type
article
Hide image
Off
Haberler

Orofaringeal disbiyoz: Hastanede kalış süresi ve bazı ilaçlar sorgulanıyor.

Bir çalışma, hastanede yatan hastalarda orofaringeal disbiyoz riskinin hastanede kalış süresinin uzunluğu ve belirli tedavilerin kullanılması ile arttığını ve sorunun en yaygın nedeninin bağırsak bakterileri olduğunu ortaya koydu.

KBB mi̇krobi̇yotasi Yaşamın ilk altı yılında antibiyotiğe maruz kalmak bağırsak mikrobiyotasını bozuyor ve çocuğun gelişimini zedeliyor
Photo : Length of hospital stay and certain medication linked to oropharyngeal disturbance

Orofaringeal mikrobiyota (OM), ekosistemimizin dengesini destekleyen çok çeşitli bakteri içerir. Bazı hastalıklar ve proton pompa inhibitörleri (ÜFE'ler) gibi ilaçlar bu dengeyi bozarak fırsatçı patojenlerin orofaringeal yolda kolonileşmesine yol açabilir. Hastanede yatış sırasında, bu mikroorganizmaların alt solunum yollarına mikroaspirasyonu, nozokomiyal pnömoni riskini artırabilir. Orofaringeal disbiyozun erken tespiti, bu enfeksiyonun oluşumunu azaltabilir. Bu nedenle, araştırmacılar hastanede yatış sırasında orofaringeal disbiyozun potansiyel başlangıcını incelediler ve bu dengesizliğin görüldüğü hastaların niteliklerini belirlediler.

Orofaringeal disbiyoz yatış süresi ile artar

Hastanede yatan 134 hastadan alınan orofaringeal numuneler, hastaneye yatıştan sonraki 24 saat içinde, 3. günde ve ardından hastanede kalış süresince her 4 günde bir toplandı. Numuneler geleneksel bakteri kültürü ve MALDI-TOF kütle spektrometresi ile analiz edildi ve ardından patojenler 3 kategoriye ayrıldı: Solunum yolu patojenleri, bağırsak mikrobiyotasından kaynaklanan türler ve mayalar. Hastaların %89'unda, kabul sırasında toplanan sürüntü örneği dengeli bir OM gösteriyordu. Araştırmacılar, hastaların önemli bir kısmının hastanede kalışları sırasında OM disbiyozu geliştirdiklerini ve bu dengesizliğin bulunduğu hasta sayısının kalış süresiyle arttığını gözlemlediler.

Bu dengesizliğin sorumluları: Antibiyotikler ve ÜFE'ler

Hastanede antibiyotik alımının bu dengesizlikle ilişkili olduğu görülmektedir. Aynı şekilde, hastaneye yatıştan önce alınan ÜFE ve antibiyotikler, bağırsak mikrobiyotasından kaynaklanan bakteri türlerinden oluşan orofaringeal disbiyoza neden olmaktadır. Çalışma, hastanede yatmadan önce ÜFE’ler veya antibiyotiklerle tedavi edilen hastalarda nozokomiyal pnömoniye yakalanma riskinin arttığını göstermektedir. Öte yandan, hastaneye kısa süreliğine yatırılan hastalarda bağırsak bakterilerinin orofaringeal bölgeyi kolonize etme riski daha düşüktü. Bu sonuçlar, orofaringeal disbiyoz ile ilişkili risk faktörleri olan hastalar konusunda ihtiyatlı davranmak gerektiğini vurgulamaktadır. Hastaneye kabul edilen ve daha önce ÜFE veya antibiyotik tedavisi alan hastalar daha agresif fizyoterapiden yararlanmalı; pulmoner havalandırma en üst düzeye çıkarılmalı ve aspirasyon en aza indirilmelidir. Sonuç olarak, OM dengesizliğinin erken tespiti, nozokomiyal pnömoni oluşumunu azaltmaya yarayabilir.

Summary
Off
Sidebar
Off
Migrated content
Activé
Updated content
Désactivé
Old content type
pro_article
Hide image
Off
Haberler Kulak Burun Boğaz Gastroenteroloji