KBB mi̇krobi̇yotasi

KBB (kulak, burun, boğaz) mikrobiyotası üç farklı bakteri florasından oluşur: ağız mikrobiyotası, kulak (oriküler) mikrobiyotası ve nazofaringeal mikrobiyota.
Bunlardaki denge bozuklukları çeşitli hastalıklara yol açabilir.

Akci̇ğer mi̇krobi̇yotasi
KBB
ENT microbiota

KBB terimi vücudun üç bölümünü içerir: Kulaklar, Burun ve Boğaz (ağzı da içerir).

  • Oral mikrobiyota 700'den fazla bakteri türünü bir araya getirir ve bunlar ağız sağlığına ve daha genel olarak genel sağlığa katkıda bulunur. Kötü ağız hijyeni, bağışıklıkta bir düşüş veya genetik bir nedenden kaynaklanacak şekilde bu dengede bir bozulma (disbiyozis), vücutta başka yerlere gitmesi veya kardiyovasküler hastalıklar gibi daha ciddi hastalıklara yol açması olası lokal enfeksiyonlara (çürükler, periodontit vb.) yol açabilir (çürükler, periodontit vb.). Hijyen ve diş bakımı en etkili önleme yöntemidir.
  • Kulak kanalında, kulak mikrobiyotasının bileşimi cildinkiyle yakında ilişkilidir. Yakın tarihli çalışmalar bugüne kadar sadece orta kulak enfeksiyonları ile ilişkilendirilen iki bakteri türü olan Alloiococcus otitis ve Corynebacterium otitidis'in zararsız şekilde bulunduğunu göstermiştir. Bu keşif kulak kanalının orta kulak için bir enfeksiyöz depo işlevi gördüğünü önermektedir.
  • Oral mikrobiyotaya yakın olsa da nazal havayollarını ve farenksi kapsayan nazofaringeal mikrobiyota çok farklı mikroplardan oluşur.

KBB ortamını ve mikrobiyotasını analiz etmek (sidenote: Disbiyozis Genelde çevresel ve bireye özel faktörlerden oluşan bir kombinasyonun yol açtığı mikrobiyotanın bileşimi ve fonksiyonunda bir değişiklik olarak tanımlanır. Disbiyozis homojen bir durum değildir aksine kişilerin sağlık durumlarına göre değişkenlik gösterir. Levy M, Kolodziejczyk AA, Thaiss CA, et al. Dysbiosis and the immune system. Nat Rev Immunol. 2017;17(4):219-232. ) nedeniyle ortaya çıkan çeşitli hastalıklar için erken tanıyı mümkün kılabilir ve probiyotikleri temel alan kişiselleştirilmiş ilaçların geliştirilmesine katkıda bulunabilir.

Summary
Off
Sidebar
Off
Migrated content
Désactivé
Updated content
Désactivé
Hide image
Off
Mikrobiyota

Akci̇ğer mi̇krobi̇yotasi

Sağlıklı akciğerlerin mikroorganizma içermediğine uzun süredir inanılmaktaydı.  Akciğer mikrobiyotasının keşfinde bu yana bu sorgulanmaya başlandı.

KBB mi̇krobi̇yotasi
Pulmonary Tract Microbiota

Akciğer mikrobiyotasının bileşimi asıl olarak çevre tarafından şekillenmektedir: coğrafi bölge, yaşadığınız yer, evcil hayvanlara maruz kalma gibi, ancak bağırsak mikrobiyotası ile birçok benzerliği de vardır. Alt solunum yolundaki (akciğerler, bronşlar vb) flora hiçbir şekilde her noktada aynı değildir ve üst solunum yolundakinden (burun, ağız) ciddi şekilde değişkenlik gösterir.  Rolü çok iyi bilinmemektedir ancak bizi alerji bağlantılı enflamasyondan koruyabilir.

Birden fazla faktör bakteriyel çeşitliliği zayıflatabilir ve solunum mikrobiyotasında bir denge bozukluğuna yol açabilir: bazıları vücutla ilgilidir (düşen bağışıklık savunması, öksürme problemleri vb); diğerleri ise çevreseldir (tütün, viral enfekiyonlar, antibiyotik tedavisi , vb.). Akciğer mikrobiyotasında denge bozukluğu ( (sidenote: Disbiyozis Genelde çevresel ve bireye özel faktörlerden oluşan bir kombinasyonun yol açtığı mikrobiyotanın bileşimi ve fonksiyonunda bir değişiklik olarak tanımlanır. Disbiyozis homojen bir durum değildir aksine kişilerin sağlık durumlarına göre değişkenlik gösterir. Levy M, Kolodziejczyk AA, Thaiss CA, et al. Dysbiosis and the immune system. Nat Rev Immunol. 2017;17(4):219-232. ) ) patojenik bakteriler veya mantarların ortaya çıkışına destek olabilir ve astım veya kronik obstrüktif akciğer hastalığı (KOAH) gibi kronik solunum hastalıklarının oluşmasına katkıda bulunabilir.

Kaynaklar
  • Michon A-L, Marchandin H. Diversité physiopathologique du microbiote respiratoire. Revue Francophone des Laboratoires - février 2015 - n°469.
  • Shukla SD, Budden KF, Neal R, et al. Microbiome effects on immunity, health and disease in the lung. Clin Transl Immunology. 2017;6(3):e133. Published 2017 Mar 10.
Summary
Off
Sidebar
On
Migrated content
Désactivé
Updated content
Désactivé
Hide image
Off
Mikrobiyota

Daha iyi sağlık için bilimsel bilgiler sağlar

picto 1

Gut Microbiota

From the intestines to the skin, discover how the different microbiotas work and what associated disorders are. This ecosystem can become unbalanced, thus generating various disorders.

Explorer
picto 1

Immunity Microbiota

Different parts of the human body (intestines, skin...) are home to living microorganisms (bacteria, fungi, viruses...) called microbiota, which are beneficial to our health when they are properly balanced.

Explorer
picto 1

Women microbiota

Find out more about the day-to-day best practices to prevent microbiota unbalances (also known as "dysbioses"). Diet, probiotics, symbiotics: you have the power to modulate your microbiotas!

Explorer

Mikrobiyota alanında uzmanlaşmış uluslararası bir bilgi merkeziyiz

İrritable Bağırsak Sendromu (IBS): Mikrobiyotanın rolü nedir?
  • Mikrobiyotanızı anlayın
  • İlgili rahatsızlıkları öğrenin
  • Mikrobiyotanıza özen gösterin
Yayınlar Mikrobiyota hakkında tüm haberler TR - Upcoming

Bağırsağınızın gücü

Zaten biliyorsunuzdur; dengeli bir bağırsak mikrobiyotası sağlığınız için iyidir. Ancak rolü sadece bağırsak ile sınırlı değildir. Bağırsak mikrobiyotasının olası tüm etkilerini keşfedin!

Daha fazla bilgi için

Bir kadın olarak mikrobiyotam

Ergenlikten menopoza, gebelikten ve doğuma kadar kadınların yaşamı mikrobiyotanın önemli bir rol oynadığı büyük olaylarla doludur.

Daha fazla bilgi için

Muhteşem mikrobiyotamız

Cilt mikrobiyotası, KBB mikrobiyotası, akciğer mikrobiyotası veya üriner mikrobiyota... Yaşamımız boyunca sağlığımızın gerçek ortakları olan mikroorganizmaların rolleri nedir?

Daha fazla bilgi için
Social media image
[PHOTO VIGNETTE] Homepage LP-tr.png
Social media title
Daha iyi sağlık için bilimsel bilgiler sağlar
Social media description
Mikrobiyotanızı anlayın. İlgili rahatsızlıkları öğrenin. Mikrobiyotanıza özen gösterin
Mikrobiyota bilgi merkeziniz

Meme kanseri: etkilediği immünoterapinin etkililiğine bağırsak mikrobiyotası mı etki ediyor?

Cancer Research dergisinde kısa bir süre önce yayınlanan bir çalışma bağırsak mikrobiyotasının HER2-pozitif meme kanserinde immünoterapi yanıtlarını etkilediğini ileri sürmektedir. Bu nasıl oluyor? Bağışıklık sisteminin lokal ve sistemik modülasyonu yoluyla.

Bağırsak mikrobiyotası Antibiyotikler ve bağırsak mikrobiyotası: Uzun vadede nasıl etkiler?
Actu PRO : Cancer du sein : l’efficacité de l’immunothérapie déterminée par le microbiote intestinal ?

Trastuzumab, HER2-pozitif meme kanseri olan kadınlar için birinci tedavi seçeneğidir ve HER2 reseptörünü bloke ederek çalışır. Yakın tarihli çalışmalar bunun ayrıca bağışıklık sistemini düzenleyici özellikleri de olduğunu göstermiştir. HER2-pozitif meme kanserine karşı etkili olsa da, çok sayıda hasta bu tedaviye direnç göstermekte veya dirençli hale gelmektedir. Bunu anlamaya çalışan bu çalışmanın yazarları, konağın bağışıklığının modülasyonu yoluyla başka kanser türlerinde hem kemoterapinin hem de immünoterapinin etkililiğinde rolü olduğu belirtilen bağırsak mikrobiyotasına odaklandı. Çalışma deneysel modeller ve HER2-pozitif meme kanseri olan 24 kadın içeriyordu.

Mikrobiyota aracılığı etkililik ...

İlk önce araştırmacılar tedavinin etkililiğine bağırsak mikrobiyotasının etki ettiğini fare modellerinde gösterdiler. Ya doğrudan veya antibiyotik tedavisi alan farelerden dışkı mikrobiyotası nakli yoluyla antibiyotiklere maruz kalan farelerde trastuzumabın tümör büyümesi inhibisyonu etkisinin tamamen bastırıldığı görüldü. Aynı zamanda antibiyotiğe maruz kalma sadece tümör bağışıklık mikro ortamında değişikliklere yol açmakla kalmadı ayrıca bağırsak mikrobiyotasını da değiştirdi. Daha kesin olarak çalışma bağırsak mikrobiyotasının modifikasyonunun, bağırsak mukozasının bağışıklığını ve sistemik sitokin dolaşımını (tümörlerde CD4+ T hücreler ve GZMB+ hücrelerin bozulmuş rekrutmanı) etkilediğini gösterdi. Yazarlar için bunların hepsi ilişkilidir: bağırsak mikrobiyotasındaki değişiklikler tümör bağışıklık mikro ortamını değiştirmekte ve bu durum da tedavinin etkililiğini azaltmaktadır.

...HER2-pozitif meme kanseri olan hastalarda teyit ile

Bunun sonucunda çalışma HER2- pozitif meme kanseri trastuzumab ile tedavi edilen 24 hastaya odaklandı. Bağırsak mikrobiyotasının bir analizi, antibiyotik ile tedavi edilen farelere benzer şekilde yanıt vermeyen hastalarda (NR), yanıt veren hastalara (R) kıyasla daha düşük bir α-çeşitliliği ve belirli bakterilerden daha az sayıda bulunduğunu gösterdi. Ayrıca R ve NR hastalardan farelere dışkı mikrobiyotası nakli hastalarda gözlemlenenin aynı trastuzumab yanıtlarına yol açtı. Son olarak dışkı mikrobiyotası β-çeşitliliği, tümörün doğal alt-türünden bağımsız olarak tedaviye yanıtlarına göre hastaları birbirinden ayırt etti. Yazarlar için bağırsak mikrobiyotasının doğrudan rolü olması, anti-HER2 tedavisinin etkililiğini iyileştirmek üzere bağırsak mikrobiyotasının manipülasyonunu içeren umut vaat eden tedavi stratejileri sunmaktadır. Ayrıca bu, tedavi yanıtı için potansiyel bir biyo-belirteçtir.

Summary
Off
Sidebar
Off
Migrated content
Activé
Updated content
Désactivé
Old content type
pro_article
Hide image
Off
Haberler Onkoloji Gastroenteroloji

Toz mikrobiyotası, şehirden mi köyden mi? Atopik dermatit tercih yapıyor!

Salgın nedeniyle uygulanan Kapanma tedbiri ile, küçük çocuklar evde, tozlarla çevrili şekilde çok zaman geçiriyor. Toz mikroplarına maruz kalmak, çocuğun şehirde mi yoksa kırsal alanda mı yaşadığına bağlı olarak atopik dermatit oluşumunda koruyucu faktör veya risk faktörü olabilir. 

Cilt mikrobiyotası

Atopik dermatit (veya egzama) en yaygın (sidenote: https://www.worldallergy.org/UserFiles/file/WAOAtopicDermatitisInfographic2018.pdf   ) . Hastalık, kuru cilt veya bulaşıcı olmayan ve alevlenmeler halinde ortaya çıkan egzamatöz lezyonlar (kızarıklık, kaşıntı vb.) ile kendini gösterir. Bu hastalık çevresel ve genetik faktörlerin karmaşık bir etkileşiminin sonucudur ve çok küçük bebeklerde bile olmak üzere erken başlayabilir ve devam edebilir veya ilk defa ergenlik yaşlarında ve yetişkinlikte görülebilir. Çevresel faktörler arasında, bağırsak mikrobiyotasının yanında cilt ve burun mikrobiyotasının da rolü net şekilde gösterilmiştir. Son yıllardaki önemli araştırma çalışmalarına rağmen, bu hastalıktan etkilenen kişi sayısı tüm dünyada artmaya devam etmektedir. Bu artışı ne açıklıyor? İlk açıklamalar, artan hijyen ve şehirleşmeden kaynaklanan çevresel değişikliklere işaret etmektedir. Şaşırtıcı şekilde Afrika ülkelerinde hastalığın oranı oldukça düşük gibi görünürken Afrika kökenli Amerikalılar hastalıktan daha fazla etkilenmektedir. Bu yeni çalışma bunun nedenini anlamaya çalıştı. Bu bağlamda köy ve şehirdeki evlerdeki toz mikrobiyotası ile Güney Afrikalı çocuklarda hastalığın oluşması arasındaki bağlantıyı analiz etti.

Şehir tozu ve köy tozu: mikrobiyota bize ne söylüyor?

Araştırmacılar yaşları 12 ile 36 aylık arasında değişen ve atopik dermatiti olan ve olmayan 86 Güney Afrikalı çocuğun evlerini (köy ve şehir) süpürdü. Amaçları? Evlerde bulunan bakteri mikrobiyotasını analiz etmek için toz örnekleri toplamak. İlk bulguları, genel mikrobiyal bileşim açısından şehirdeki ve köydeki evlerden alınan tozlar arasında anlamlı bir fark olduğuydu. Şehirdeki evlerden alınan tozun, köydeki evlerden alınan tozlara kıyasla çok daha düşük bakteriyel çeşitliliği vardı. Ayrıca belirli bakterilerden (Clostridia, Lachnospiraceae, Ruminococcaceae ve Bacteroidaceae) düşük miktarlarda bulunuyordu.

Atopik dermatite karşı koruyan bakteriler?

Çalışmanın bir başka bulgusu toz bakterilerinin bileşimi ve çeşitliliğinin hastalığı olan ve olmayan çocukların evlerinde farklı olmasıydı. Hastalık olmayan ve köyde yaşayan çocukların evindeki tozda Clostridia, Ruminococcaceae ve Bacteroidaceae bakteri ailelerinden göreceli olarak daha yüksek miktarda bakteri bulunuyordu. Bu durum bu bakterilerin atopik dermatite karşı koruyucu bir rolü olabileceğini önermektedir. Bunun aksine, şehirde hastalık olan ve olmayan çocukların evleri arasında toz bakterilerinin miktarı veya çeşitliliğinde bir fark gözlemlenmedi.


Dolayısıyla ev tozlarının bakteriyel bileşimi atopik dermatit oluşumu için önemli bir faktör olabilir ve bu ilişkiye kısmen bağırsak mikrobiyomu yol açıyor olabilir. Küçük çocuklar farkında olmadan her gün evdeki tozları yutar ve solurlar. Araştırmacılara göre bu tozda bulunan bakterilerin bazılarının bağırsaklara ulaşarak çocukları egzamaya karşı koruması muhtemeldir.

Summary
Off
Sidebar
Off
Migrated content
Activé
Updated content
Désactivé
Old sources

Kaynaklar:

Mahdavinia M, Greenfield LR, Moore D, et al. House dust microbiota and atopic dermatitis; effect of urbanization [published online ahead of print, 2021 Feb 11]. Pediatr Allergy Immunol. 2021;10.1111/pai.13471. doi:10.1111/pai.13471

Old content type
article
Hide image
Off
Haberler

Melanom:anti-PD-1'e direnci yenmek için dışkı mikrobiyotası nakli mi?

Science dergisinde yayınlanan yakın tarihli bir çalışma bağırsak mikrobiyotasını modüle etmenin, ileri evre melanom hastalarının, daha önce tümörlerinin ret ettiği anti-PD-1 immünoterapiye yanıt vermesine yardımcı olduğunu göstermektedir. Nasıl? Dışkı mikrobiyotası nakli (DMN) sayesinde.

Bağırsak mikrobiyotası Yaşamın ilk altı yılında antibiyotiğe maruz kalmak bağırsak mikrobiyotasını bozuyor ve çocuğun gelişimini zedeliyor Daha az antibiyotik, daha az disbiyoz, daha az pediatrık astım

Anti-PD-1, tedavide son on yılın en önemli gelişmelerinden biridir. İleri evre melanomu olan hastalara uzun süreli klinik faydalar sağlamaktadır. Klinik önceki modellerde ve kanser hastalarında bu tedavinin etkililiği bağırsak mikrobiyotasının bileşimiyle ilişkilidir. Bu Faz II klinik çalışmanın amacı bağırsak mikrobiyotası modüle edilerek anti-PD-1 direncinin ortadan kaldırılıp kaldırılamayacağını öğrenmekti.

Dışkı mikrobiyoası ve anti-PD-1: kazandıran bir kombinasyon mu?

Bu klinik çalışmanın amacı, daha öncesinde tedaviye yanıt vermeyen metastatik melanom hastalarında bir anti-PD-1 ilaç (pembrolizumab) ile birlikte DMN'nin güvenliliği ve etkililiğini değerlendirmekti. On beş hastaya bir anti-PD-1 (değişikliğe kadar her 3 haftada bir) ve daha öncesinde immünoterapiye tam (4 hasta) ve kısmi (3 hasta) yanıt verdiği gösterilen yedi donörden tek bir DMN verildi. Her 12 haftada bir radyografik değerlendirmeler yapıldı.
Alıcıların ve donörlerin bağırsak mikrobiyotası saçma dizilemesi yoluyla analiz edildi. Her alıcı için bir DMN öncesi örnek (7 ile 21 gün öncesinden alındı) ve tüm DMN sonrası örnekler (12 hafta boyunca her hafta, sonrasında 3 haftada bir alındı) dizileme yöntemiyle analiz edildi.Hastaların kaydettiği gelişim ortalama 12 ay boyunca takip edildi.

DMN bağırsak mikrobiyotasını değiştiriyor

Bu kombinasyon çok iyi tolere edildi ve bir yılı aşan bir süre tümörde regresyon veya stabilizasyon ile 6 hastada önemli klinik faydalar sağladı.Bu hastalarda medyan sağkalım 14 aydı.
15 DMN hastasının bağırsak mikrobiyotasının bileşimi, hastanın immünoterapiye yanıt verip vermemesinden bağımsız olarak DMN sonrası değişti. Yanıt veren 6 kişinin bağırsak mikrobiyotası bileşimi, yanıt vermeyenlere kıyasla donörlerinkine daha benzer hale geldi. Bağırsak mikrobiyotaları Firmicutes (Lachnospiraceae ve Ruminococcaceae) ve Actinobacteria (Bifidobacteriaceae ve Coriobacteriaceae) türünden daha zengin hale gelirken Bacteroidetes türü azaldı.

DMN ve immünoterapi bağışıklık yanıtını yeniden şekillendiriyor

Yanıt veren 6 kişide, kanda ve tümör bölgesindeki immünolojik değişiklikler bağışıklık hücrelerinin aktivasyonunda artışa işaret etmektedir (artan CD8+ T hücre aktivasyonu, azalan IL-8 sıklığı). Ayrıca yanıt verenlerde belirgin proteomik ve metabolomik işaretler vardı ve bu değişikler anlaşıldığı kadarıyla bağırsak mikrobiyotası tarafından regüle edilmektedir. Dğer yandan araştırmacılara göre, yanıt vermeyenler bağırsak mikrobiyotalarının bileşimi ile bağlantı birden fazla nedenden dolayı immünoterapiye yanıt vermiyor olabilir.

Bu bulgular daha kapsamlı klinik çalışmalar ile daha fazla araştırmayı gerektirse de bu çalışma bir PD-1 inhibitörü ile birlikte verilen tek bir DMN'nin yanıt verenlerin bağırsak mikrobiyotasını başarılı şekilde değiştirmek ve immünoterapi direncini yenmek için tümör mikro-ortamını yeniden programlamaya yeterli olduğunu önermektedir. DMN, mikrobiyotanın bileşimini değiştirerek immünoterapi-refrakter melanom hastalarında anti-PD-1 tedavisinin etkililiğini iyileştirmekte ve klinik yanıtları tetiklemektedir.

Summary
Off
Sidebar
Off
Migrated content
Activé
Updated content
Désactivé
Old content type
pro_article
Hide image
Off
Haberler Onkoloji Gastroenteroloji

Akciğer mikrobiyotası akciğer nakli reddini güvenilir şekilde öngörebilir mi?

Organ nakli reddinin öngörülmesi her cerrahın rüyası ve her hastanın umududur. The Lancet Respiratory Medicine dergisinde yayınlanan bir çalışmaya göre bağırsak bakterilerinde bir artış, sağlıklı yetişkin akciğer nakli alıcılarında kronik nakil reddini (kronik akciğer allogreft disfonksiyonu veya CLAD) öngörebilir. 

Akci̇ğer mi̇krobi̇yotasi
Actu PRO : Greffe de poumon : le microbiote pulmonaire, un indicateur fiable pour prédire le rejet ?

Akciğer nakli, son evre akciğer hastalığında mevcut tek tedavidir ancak diğer organ nakillerine kıyasla çok kötü sağkalım oranlarına sahiptir. Akciğer nakli hastalarının solunum sistemi mikrobiyotası sağlıklı kişilerinkinden farklıdır. Bu farklılıklar arasında artan bakteri yükü ve farklı bir bakteri topluluğu bileşimi bulunur. Bu farklılıkların akciğer nakli sonuçları açısından klinik önemi ise bugün bile hala net değildir.

Akciğer mikrobiyotasının nakil sonrası sağkalımdaki etkisi.

Araştırmacılar Ekim 2005 ile Ağustos 2017 tarihleri arasında Michigan Üniversitesinde akciğer allogreftleri alan 134 hasta ile prospektif bir çalışma gerçekleştirdi. Amaçları solunum mikrobiyotasındaki CLAD-olmadan nakil sonrası değişikliklerin ömrü açısından klinik önemi değerlendirmekti. Akciğer naklinden bir yıl sonra bronkoskopi sırasında asemptomatik hastalardan alınan bronkoalveolar sıvı örneklerini analiz ettiler. Hastaların akciğer fonksiyonu, CLAD oluşumunu izlemek üzere spirometri yoluyla en az her üç ayda bir kontrol edildi.

Akciğerlerde bakteri yükü bir risk faktörüdür

Beş yüz günlük takip süresi içinde hastaların %18'inde CLAD oluştu, hastaların %4'ü CLAD oluşumu teyit edilmeden öldü ve hastaların %78'inde CLAD görülmedi. Akciğerlerdeki bakteri yükünde bir artış akciğer nakli sonrasında daha yüksek CLAD oluşma riski veya ölüm ile ilişkilendirildi. Bir başka bulgu da artan bakteriyel DNA yükü ve CLAD oluşma riski arasındaki bu ilişkinin, önceki çalışmaların öne sürüldüğü gibi Pseudomonas spp.'ın varlığı veya göreceli olarak miktarının çokluğuna atfedilmemesidir.

Bakteri topluluğu bileşimi sağkalım için bir öngörücü gösterge mi?

Çalışma ayrıca akciğer bağırsak topluluğunun bileşiminin, CLAD oluşan veya ölen hastalar ile sağ kalan ve CLAD oluşmayan hastalar arasında anlamlı olarak farklı olduğunu buldu. Bunun aksine CLAD oluşumu veya ölüm ile herhangi bir bakteri taksonu kesin olarak ilişkilendirilmedi. İlk değerlendirme olarak, araştırmacılar bileşimin, CLAD olmadan sağkalımı öngörmekte toplam bakteri yükü kadar ilişkili olmadığı sonucuna vardılar. Akciğer bakterilerinin antibiyotikler veya başka müdahaleler ile değiştirilip değiştirilmeyeceğini ve akciğer mikrobiyotasındaki varyasyonların, hastaların akciğer nakli sonrası tedaviye yanıtlarındaki değişiklikleri açıklayıp açıklayabileceğini belirlemek üzere daha fazla çalışmaya ihtiyaç vardır.

Summary
Off
Sidebar
Off
Migrated content
Activé
Updated content
Désactivé
Old content type
pro_article
Hide image
Off
Haberler Göğüs Hastalıkları

Sarkopeni: iskelet kas kütlesi ve fonksiyonunun kaybında bağırsak mikrobiyotasının rolü var mı?

Bağırsak mikrobiyotasında yapısal ve fonksiyonel değişiklikler yaşlılarda görülen kas azalmasının nedeni mi (sarkopeni)? Çoğunlukla araştırılmamış olan bağırsak-kas aksını yaşlı Çinli nüfusta inceleyen yakın tarihli bir çalışmaya göre bu oldukça olası gözüküyor. Yaşlıların sağlığını iyileştirmek için umut vaat eden bir çözüm mü?

Bağırsak mikrobiyotası Alzheımer:bağırsak disbiyozisi amiloid patolojisine etki ediyor

Ortalama yaşam süresi uzadıkça bilimsel araştırmalar gittikçe artan şekilde yaşlılıktaki sağlık sorunlarıyla ilgilenmektedir. Bunlardan biri kas kütlesinde bozulma ile kendini gösteren geriatrik bir sendrom olan sarkopenidir. Sarkopeni yetersiz beslenme ve fiziksel aktivite, enflamasyon, immün yaşlanması, anabolik direnç ve oksidatif stres dahil birden fazla patofizyolojik mekanizmanın sonucu olarak oluşur. Bağırsak mikrobiyotasının bu süreçlerde, özellikle enflamasyon ve bağışıklık sistemi ile ilişkili olanlarda önemli bir etkisi vardır. Bazı çalışmalar yaşlılarda bağırsak mikrobiyotasında değişiklikler olduğunu tanımlamıştır ancak bu çalışma, sarkopenide bağırsak-kas aksının rolünü araştıran bu türde ilk çalışmadır.

Sarkopeni: azalan bağırsak çeşitliliği...

Üç grubun bağırsak mikrobiyotası 16S rRNA gen dizileme yöntemiyle analiz edildi: 60 sağlıklı kontrol (ortalama yaş 68,38 ± 5,79), bozulmuş kas fonksiyonu ve azalan kas kütlesi olan 11 sarkopeni hastası (ortalama yaş 76,45 ± 8,58) ve sadece bozulmuş kas fonksiyonu problemi olan 16 potansiyel sarkopeni hastası (ortalama yaş 74,00 ± 6,94) Alfa çeşitliliğinin (Chao1 ve gözlemlenen tür çeşitliliği endeksi), kontrol grubuna kıyasla sarkopeni ve potansiyel olarak sarkopeni hastalarında anlamlı olarak daha az olduğu bulundu. Bu hastalarda bazı butirat-üreten türlerde azalma olduğu görüldü (Lachnospira, Fusicantenibacter, Roseburia, Eubacterium ve Lachnoclostridium). Butirat, bağırsak mikrobiyotasının konağın fizyolojisine etki etmek için kullandığı önemli bir bileşendir. Enflamasyonu azalttığı bilinmektedir ve bazı çalışmalar kısa zincirli yağ asitlerinin (örneğin Butirat) kas iskelet kütlesinin korunmasına katkıda bulunduğunu göstermiştir. Ayrıca Lactobacillus cinsi, kontrollere kıyasla semptomatik kişilerde daha fazla sayıda bulunuyordu ve Lactobacillaceae ailesi potansiyel olarak sarkopenik grup için bir biyo-belirteç olarak belirlendi. Aynı zamanda Porphyromonadaceae ailesi de sarkopeni için bir biyo-belirteç olarak görünmektedir.

...ve değişen fonksiyonel yolaklar

Hastalarda bağırsak mikrobiyotası bileşiminin fonksiyonel etkisini araştırmak için araştırmacılar bazı değişen fonksiyonel yolaklar belirlediler. Sarkopenik ve potansiyel olarak sarkopenik gönüllülerde, bazılarından fazla bulunurken (özellikle lipopolisakkarit, veya LPS, biyosentez) diğerlerinden az sayıda bulunuyordu (fenilalanin, tirosin, ve triptofan biyosentez yolakları ve bazı başka yolaklar). Bu sonuçlar hücresel enerji üretimi, protein işleme ve besin maddelerinin aktarımıyla ilişkili önemli metabolik yolakların sarkopeninin patolojik ortamında farklı şekilde regüle edildiğini önermektedir. Ayrıca LPS biyosentezinde artış, sarkopeninin pro-inflamatuar metagenom ile ilişkili olduğunu önermektedir. Bu sonuçlar yaşlılarda kas anabolizmasını stimüle etmekte fenilalanin, tirosin ve triptofan biyosentez yolaklarının önemini gösteren önceki çalışmaları1 teyit etmektedir.

Bu ilk bulgular bağırsak mikrobiyotasındaki yapısal ve fonksiyonel değişikliklerin iskelet kas kütlesi ve fonksiyonunun kaybında bağırsak mikrobiyotasının rolü olabileceğine işaret etmektedir. Ancak bu varsayımı teyit etmek için daha fazla örnek içeren çalışmalar yapılması gereklidir.

1Volpi, E., Kobayashi, H., Sheffield-Moore, et al. Essential amino acids are primarily responsible for the amino acid stimulation of muscle protein anabolism in healthy elderly adults. Am. J. Clin. Nutr. 78, 250–258. https ://doi.org/10.1093/ajcn/78.2.250 (2003).

Summary
Off
Sidebar
Off
Migrated content
Activé
Updated content
Désactivé
Old content type
pro_article
Hide image
Off
Haberler Gastroenteroloji

Bağırsak mikrobiyotası uzun ömrün iyi bir göstergesi mi?

Yaşlandıkça, bağırsak mikrobiyotamız daha eşsiz/bize özgü hale gelir. Bu kişiye özgü mikrobiyota durumu sağlıklı yaşlanmayı ve yaşlılar arasında daha uzun yaşam beklentisini öngörüyor gibi görünmektedir. Mikrobiyotanıza iyi bakmanız için hepsi de iyi nedenler!

Bağırsak mikrobiyotası Diyet

Eski zamanlarda kahinlik yapan Roma (sidenote: Rahipleri Rahip ve bazı hayvanların iç organlarını inceleyerek tanrıların isteğini yorumlamaktan ve geleceği tahmin etmekten sorumlu kahin. ) geleceği kurban edilen hayvanların iç organlarından görürlerdi. Yakın gelecekte, ne kadar yaşayacağımızı kendi iç organlarımıza bakarak tahmin edebiliyor olacağız. Yaşları 18 ile 101 arasında değişen 9.000'den fazla kişinin bağırsak mikrobiyotasına dair yakın tarihli bir çalışma bu şekilde ileri sürüyor.

Gittikçe daha fazla benzersiz hale gelen bağırsak mikrobiyotası

Bu çalışmanın ilk bulgusu kırklı yaşlardan itibaren bağırsak mikrobiyotamız gittikçe kişiye özel hale/benzersiz geldiğidir. Bu kişiye özel olma durumu bağışıklık, enflamasyon, yaşlanma ve uzun ömür açısından faydalı olarak tanınan mikrobiyal belirteçler ile çok yakın ilişki içindedir. Ayrıca Bacteroides cinsinden bakterilerin baskın olduğu ve/veya bağırsak mikrobiyomu benzersizliği düşük olan 80 ve üstü yaşındaki kişilerde yaşam beklentisi dört yıl azalmaktadır. Bu sonuçlar, demografik olarak birbirinden farklı üç çalışma grubunda gözlemlendiği için daha da güvenilir olarak kabul edilebilir.

Yaşam beklentisini uzatan bileşenler?


Çalışmanın ikinci bulgusu, sağlıklı yaşlanan kişilerin bağırsak ayak izi ile bağırsak mikrobiyotasının bakterilerinin ürettiği kan metabolitleri arasındaki bağlantıydı. Örneğin amino asit triptofan ve fenilalaninin bozunma ürünleri belirlenmiştir. İlginç şekilde, yüz yaşındakilerin kanında bazı metabolitler gözlemlenirken bunlar sağlıklı genç kişilerin kanında görünmemektedir. Indol gibi diğer metabolitlerin çok sayıda hayvan modelinde ömür beklentisini uzatmada rolü olduğu halihazırda gösterilmiştir. Dolayısıyla yaşlanmak, sadece belirli moleküllleri artık üretmeyen bağırsak florasının aktivitesinde bir değişiklik ile karakterize olabilir. Ne kadar söylesek yeterli olmaz: hayatınız boyunca bağırsak mikrobiyotasına iyi bakmak uzun ömür ve iyi sağlığa katkıda bulunur. Artık bilmiyordum diyemezsiniz...

Summary
Off
Sidebar
Off
Migrated content
Activé
Updated content
Désactivé
Old sources

Kaynaklar:

Wilmanski T, Diener C, Rappaport N, et al. Gut microbiome pattern reflects healthy ageing and predicts survival in humans. Nat Metab. 2021 Feb;3(2):274-286.

Old content type
article
Hide image
Off
Haberler

Bağırsak mikrobiyotası:diyette ağırlığı olan bir faktör

Bana bağırsak mikrobiyotanızı anlatın, ben de size kilo verip veremeyeceğinizi söyleyeyim: Bu aslında bağırsak bakterilerimizin diyet sırasında kilo verme becerimizi tahmin edebildiğini iddia eden Çinli bir araştırma ekibinin mesajıdır.

Bağırsak mikrobiyotası Metabolik sendrom Diyet
Actu GP : Le microbiote intestinal : un facteur… de poids, en cas de régime

Kulağa çok tanıdık gelen "metabolik" bir haksızlık ... bazıları kolayca kilo verirken diğerleri, gösterdikleri çabaya rağmen, kilolarında değişim görmezler hatta kilo bile alırlar. Bu tür farklılıklar nasıl açıklanabilir? Bazıları için daha iyi yiyecek seçimleri? Diğerleri için koşulan daha fazla mesafe? Genetik piyangoda daha iyi şans?

Beslenme, egzersiz, genetik...

Bunların yerine cevap bağırsak mikrobiyotasında bulunuyor. Bu, tavsiye edilen menüler ve akıllı telefon üzerinde bir diyetisyen ile günlük görüşmeler içeren 6 aylık bir kilo verme programında 83 Çinli yetişkini (72'sini çok kilolu veya obez) izleyen araştırmacıların varsayımıdır. Amaç kalorileri %30 ile %50 arasında azaltmaktı. Katılımcılar haftada birkaç defa yedikleri yiyecekleri kaydettiler, yaktıkları kalorileri hesaplayan bir sensör taktılar ve her Cumartesi günü tartıldılar. Ayıca mikrobiyotalarının ve beslenme sırasında oluşan değişikliklerin niteliğinin belirlenebilmesi için dışkı örnekleri de verdiler. Obeziteye genetik yatkınlıklarını saptamak üzere bir tükürük örneği de alındı.

...veya mikrobiyota?

Sonuçlar? Çalışma sırasında kilo eğrisini en iyi öngören şey beslenmeden, fiziksel aktivite seviyesinde ve hatta genlerden önce, ilk bağırsak mikrobiyotasıydı. Blautia wexlerae ve Bacteroides dorei adlı iki bakterinin bol miktarda bulunmasının kişinin gelecekte kilo verip veremeyeceğini öngörmekte özellikle iyi olduğu bulundu. Diyet sırasında kilodaki değişikliklere bazı bakterilerin miktarındaki değişiklikler de eşlik etti: Ruminococcus gnavus obez kişilerde anlamlı olarak daha fazlaydı ve kilo kaybı sırasında miktarı azaldı, buna karşılık Akkermansia muciniphila ve Alistipes obesi ince kişilerde anlamlı oranda daha fazla bulunuyordu ve miktarı zayıflama diyeti sırasında arttı.
Dolayısıyla mikrobiyotamızın bileşimi kilo verme becerimizi öngörebilir ve bu durum da mikrobiyotayı daha iyi hedef alan kişiye özel beslenme programlarına kapı açabilir. Bu, metabolik eşitsizliğin sonu olabilir mi

Summary
Off
Sidebar
Off
Migrated content
Activé
Updated content
Désactivé
Old sources

Kaynaklar:

Jie Z, Yu X, Liu Y et al. The Baseline Gut Microbiota Directs Dieting-Induced Weight Loss Trajectories. Gastroenterology. 2021 Jan 20:S0016-5085(21)00096-2.

Old content type
article
Hide image
Off
Haberler